Serdar kardeşin dediği doğru ..ama bizim bu levrekleri ,ülkemizde balık yaşamayan adeta ilerde bataklığa dönüşecek ,boş alanları kasdederek konabilir.diyoruz.Yoksa tabi ki mevcut var olan bir hayatın, sona erdirilmesinin, vebalini kimse üstüne almaz ve günahada giremez.Demek istediğimiz bundan ibaret..bu kamu eliyle titiz çalışmayı geretirir.diyerek son noktayı koyalım..selamlar..
bizimde dediğimiz bu.... olay çok farklı yerlere çekildi, her forumda olduğu gibi. Sanki biz caniyiz kızılırmaya genişağızlı atacağız.
Siz atmazsınız ama birisinin çıkıp herhangi bir ufak gölete atılmış largemouth'u alıp Kızılırmakta da çoğalması düşüncesi ile Kızılırmağa atmasını nasıl engellersiniz? O balık bir kere yurda girerse kısa sürede her yere yayılır.
bu durumda alınacak önlemleri, bu konu altında daha önceki sayfalarda yazdım zaten. artık aynı şeyleri 3-4 defa yazmaktan sıkıldım, okursanız sevinirim.
içim el vermedi ben madde madde yazmak istedim. 1- Küçük ve Özelleştirilmiş göllere (Bolu'daki: Amcabey,Gölcük gibi) yüksek denedim altında avcılığa izin verilmeli 2- Bu türün petshoplarda satışı kesinlikle yasaklanmalı 3- Özel avcılık belgesiyle (ateşli silahlar için alınan belge gibi) avlığa, avcılar sokulmalı 4- Bu türün göllerden denetim içinde dahi alınıp gölden çıkartıldığında ağır para cezaları ile cezalandırılmalı ve eğer yenmek için çıkartılacaksa ölü olarak çıkartılmalı 5- Belli başlı bölgelerde, akarı, herhangi bir akarsuya veya göle akmayacak yüksek rakımlardaki YAPAY göller seçilmeli. Bunu konunun başınada ekliyorum kimsenin aklında birşey kalmasın
Eskiden Olacak O Kadar diye Levent Kırca'nın bir programı vardı. Orada çok fakir bir adam adam verem hastası olup hastaneye gidiyordu. Doktor tedavi olarak, kahvaltıda bal, kaymak, reçel, peynir tüketin, her akşam bonfile veya biftek yeyin, öğlenleri kızarmış tavuk ya da balık, bazı günler karides, istakoz yeyin, kırmızı şarap için, yemeklerden sonra muz, ananas gibi meyveler yeyin, baklava yeyin gibi bir reçete veriyordu. Hasta da doktorun sözü bitince, iyi ama doktor bey ben bu saydıklarınızı yiyebilsem zaten verem olmazdım ki diyordu. Şimdi ben de şu sayılan tedbirleri görünce şöyle diyorum, iyi ama biz bu önlemleri alıp uygulayabilen bir ülke olsaydık zaten iç sularımız bu halde olmazdı ki...
Bunlar güzel sözler. Fakat olayın boyutunun tam anlaşıldığını sanmıyorum. Size bir göl: Bu gölde bir sürü su canlısı yaşıyor. Yanında su bitkisi. İlk bakışta, ne var bunda denebilir tabi. Olay şu. Burası, bir yanardağın tepesi. Yanardağ sönünce, göl olmuş. Tepe burası, hiç bir su akmıyor buraya. Bu canlılar nereden geldi? Hayat istilacıdır, yayılmacıdır. Şuradaki gölete koyacağınız balığın yakındaki dereye atlaması gayet sıradan bir şeydir. bir yere balık aşılarken vs. bunları düşünmenizde lazım. Unutulan pek çok şey var. Belki koca levrek öbür göle taşınmayabilir, ama onun vücudunda var olabilecek bir parazit kolayca taşınabilir ki, diğer göldeki canlıları yok edebilir. Benzer bir durumu şu anda kurbağalar yaşıyor. Dünya çapında kurbağalar, bir tür mantar yüzünden ölüp gidiyor. Kısaca, bu işler cidden çok düşünülmesi gereken şeylerdir. Devlet yapmıyorsa biz yapıverelim derken, dimyata pirince gidip evindeki bulgurdan da olan bahtsızların durumuna düşebelirsiniz.
ama bu saatten sonra önlem alınamaz diye birşey de yok... Ateşli silahlar konusunda ülkemiz çok gelişmiş ve ispanyadan italyadan domuz avı için bolu'ya ciddi turist getiriliyor.. aynı önlemler bu saatten sonra balıkçılık için alınırsa düşünün neler olabileceğini.. Ama sizde bi yerde haklısınız biz TÜrk milleti olarak herşeye ilk önce olumsuz bakarız
Sayın Skoylu, bunu işi bildiğimiz gibi kendi başımıza har vurup harman savurarak yapalım diye birşey yazmadım zaten "devlet bünyesinde böyle bir araştırma yapılıyormu yada yapılması lazım" diye konunun eeeenn başında söyledim niye bukadar uzatıyorsunuz
Sorunu buysa, evet yapılıyor. Ha bunun böyle olduğunu, farkedeli daha 15 - 20 sene bile olmadı. Olayın sandığımızdan çok daha büyük bir mesele olduğunun görülmesi, çok yeni bir şey. Biyologlar senelerdir bunu söylüyordu gerçi, ama hiç kimsenin dinlediği yoktu. Herkes tanrıyı oynamaya çıktı, olmayan hayatı var edeceklerdi, yaratıcısı olacaklardı gölün. Yada sodom gomorası olacaklardı sivrisinekler denen azgın türün. Bu işin bir evrimsel süreci olduğunu görmek istemediler. Tanrıyı oynamaya çıkınca da, çok acı durumlardan ötesi gelmedi. İşte bu, karar mercilerinin, idarecilerin vs. çok yeni görebildikleri bir olay yani. Ve bu nedenle de, durumun ciddiyetin anlamak babında, bir sürü çalışma yapılıyor şu anda.
"Bu işin bir evrimsel süreci olduğunu görmek istemediler. Tanrıyı oynamaya çıkınca da, çok acı durumlardan ötesi gelmedi. " Jurassic Park 1'de Ian Malcolm'un sözleri güzel repliktir
Konuya müdahil olmak istemiyordum ama duramadım.... Basit bir örnek... Avustralya yakınlarındaki bir adadaki bir kuş türünün yok olması konusu araştırılırken bunun sebebinin fi tarihinde adaya kurulan deniz fenerinde çalışan bir bekçinin yanında bir kedi getirmesinin sebep olduğu bulunmuş idi. Kedi zamanla bu kuşları keşfedip sahibinden uzaklaşıp yavrulamış ve adada üremiş... Uçma yetisi olmayan bu kuş türünün adı şimdilerde "soyu tükenen hayvanlar" listesinde. Ekosistem basit bir düzen değildir. Bu sebeple ne kadar araştırma yapılırsa yapılsın ne kadar düzenleme olursa olsun yabancı bir hayvan türünün yerel yabanıl hayata nasıl etki edeceğini tamamıyla öngörmek mümkün değildir. Zira doğa sizin belirlediğinizde değil kendi çizdiği yolda ilerlemektedir. Buna ek olarak amatör balıkçılığın bir türlü denetlenemiyor olması sebebiyle yabancı türlerin ülkemiz iç sularımıza salınmasına tamamıyla karşıyım. "Canlı levrekle yakalanan idam edilecektir" deseniz bile o balığı öyle ya da böyle oradan çıkarıp memleketindeki gölete / baraja salacak onlarca kişi çıkacaktır. Yine bir örnek verecek olursam 3/2 sayılı Tebliğ'de yemlik balıklar açıkça sayılmış iken belki daha kolay yakalandığı için belki de başka sebepten ötürü "kum balığı" denen türün bir yerden yakalanması, ardından başka bir bölgede canlı yem olarak kullanılması ve bu süreçte kaçarak bölgede üremesi sonucunda diğer türler yok oluyor. "Tehlikesiz" kabul edilebilecek bir tür bu kadar advers etkiler yaratabiliyorken "tehlikeli" bir türün neler yapabileceğini hayal bile etmek istemiyorum. Doğanın kendini yenilemesine fırsat versek ve bazı kurallara uyabilsek bu cennet vatan nesiller boyu bu zevki bizlere tattıracaktır. Ama maalesef.... Saygılar... Sevgiler....
Bora ve Serdar beylere teşekkür ediyorum, Ellerinize sağlık. Yukarıdaki mesajlarınızda yer alan tüm fikirlerinize katılıyorum. Endemik, yerel bir ekosistemin iyi kötü yaşamaya devam ettiği canlı bir suda, aşılama yapmak, o kadar basit bir olgu olamaz. Doğa sizin belirlediğinizde değil kendi çizdiği yolda ilerlemektedir. Mutlaka ihtiyaç yoktur ama hele bu cümlenin altına imzamı da koyarım. Avını, tadını beğenmiyorum denerek doğal türlerimizin yaşam alanlarına cahilce ya da ticari düşünceyle yapılan aşılamalar bir çok tahribata yol açmakta. Kimisi cahilce, amaçsızca, kimisi devlet eliyle adam gibi bir araştırma yapmaksızın, kimisi av bayiindeki sarf malzemelerini daha çok pazarlayabilmek için, kimisi de avın keyfi ve lezzeti için bu işi yapmakta. Ben de gökalanın doğal sularda yetişmişinin tadına ve avına bayılıyorum. Ama onun doğal ala ile aynı suda olmasına şiddetle karşıyım. Her ne amaçla olursa olsun arındırılmış ve mutlaka kontrol edilebilen bir rezarvuarda isteyen gökalasını yetiştirip, ava açsın. Harika bir girişim olur. Gider ben de avlanırım. Ama doğal ala türlerinin yaşam ortamında gökalaya hep karşı oldum. Sazan, Turna ve Perch için Ankara çervesinden örnek vereyim. Akyar barajından başlayarak aşılanan Perch aradaki bağlantı ile gelip Eğrekkaya barajını istila etti, bu barajın içerdiği devasa sazan ve tatlısu kefallerinin soyunu kuruttu Kurtboğazı barajına dayandı. Bir zamanlar kamyon tekerleği çapında sazanların av verdiği Kurtboğazı barajında şimdilerde Perchler ve Turnalar cirit atıyor. Ama hiç birisi gerektiği kadar gelişemediği gibi, sazanların yok olması sonrası Kurtboğazı barajı yosundan geçilmiyor. Ankara'nın içme suyunu karşıladığı barajlardan biri olan Kurtbpğazı Barajı artık pis pis kokuyor. Doğal alabalıklarımız ve Gökaladan da örneği tüm ülkemiz sularından vermek mümkün. Hatta tüm Dünya'dan örneklemek de mümkün. Doğal alabalık türleri üzerine aşılanan ya da bir şekilde var olan Gökala zarar vermektedir. Başka bir başlık altına geçen gün aktarmıştım. http://www.balikavi.net/forum/showpost.php?p=1036651&postcount=19 İngilizcesi olanlar aşağıdaki makaleyi okur ve özellikle 4. sayfanın ortasından başlayan IMPACT (Etkilenen habitatlar ve yerli organizmalar) bölümünü Türkçeye çevirirlerse yerlere göklere sığdırılamayan Gökkuşagı Alabalık - Gökala - Onchorhynchus mykiss neymiş hep birlikte öğrenmiş oluruz. http://www.nobanis.org/files/factshe...hus_mykiss.pdf Tersini belgeleyen bilimsel veri varsa önemle rica edeyim. Öyle ya. Okuyalım, hep birlikte aydınlanalım. RASTGELSİN.
Seneler öncesi (2007) başka bir forumumuzda yapılan bir tartışma ortamında kullandığım, düşüncelerimin oluşumunda çok büyük etkisi olan makaleyi sonunda buldum. Gökkuşağı ala ve diğer istilacı egzotik balık türleri üzerine yapılmış bir araştırma. http://www.fisheriessciences.com/tur/Journal/vol1/issue3/jfscom2007017.pdf Makalenin 147. sayfası sağ tarafındaki sütunundan alıntı yapıyorum. Terme Çayı ve Derbent Baraj Gölü’nden ülkemizin doğal balık faunası içerinde yer almayan Oncorhyncus mykiss örnekleri tespit edilmiştir. Yakalanan örneklerin adı geçen tatlı su kaynakları üzerindeki alabalık üretim çiftliklerinden kaçarak akarsuya ve baraj gölüne uyum sağladıkları gözlenmiştir. Doğal balıkların yumurta ve larvalarını yok eden bu egzotik tür hastalıklara karşı oldukça dayanıklı olup, özellikle hassas olan doğal alabalıklara hastalık bulaştırma riski taşır ve doğal türlerle besin rekabetini lehine geliştirir. Ve sonuç bölümünün sonundan da bir alıntı ekliyorum. Resmi kurumlar tarafından yapılan balıklandırma çalışmalarına ilave olarak, sucul ekosistemlerde amatör ve profesyonel balık avcıları tarafından bilinçsizce gerçekleştirilen aşılama çalışmaları; arazi çalışmaları esnasında, gerek yöre halkı tarafından beyan edildiği gerekse balıkçıların kendileri itiraf ettiği için sonuç şaşırtıcı değildir. Balıklandırma çalışmaları yapılmadan önce gerekli incelemeler ve yorumlar yapılmalı, belirli önlemlerin alınması ve istenmeyen sonuçların engellenebilmesi için etkin planlamalar ve organizasyonlar yapılmalı, takip edilmelidir. Doğal balık faunasını bozacak aşılama çalışmalarına engel olunmalıdır. Yüksek endemizm seviyesine sahip ülkemizin doğal ihtiyofaunası, böyle katılımlara savunmasız ve korunmasızdır. 2007 tarihli bu araştırma tartıştığımız konuya sanırım açıklık getirmekte. Düşünmek, hayal etmek tamam da, aman kendi başımıza eyleme dönüştürmeyelim. Saygı ve sevgilerimle. RASTGELSİN.
Bir zamanlar benzer bir konuda yaptığımız yazışmalarda alabalık aşığı, dostum Şenol EŞİYOK'un bulup, bize sunduğu başka bir araştırma makalesi. "Japonya'da iki farklı dereye bırakılan gökkuşağı ile kahverengi alabalıkların yerel balıklar üzerindeki etkisinin araştırıldığı bir makale. Yerli balıkları yerinden etmesi hususuna dikkatinizi çekerim." Diyerek aşağıdaki linki bize iletmişti sevgili Şenol. http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.0021-8901.2004.00927.x/full Ve yine sevgili Şenol'un açıklamalarından alıntı yapmaya devam edeyim. "Takdir edersiniz ki büyüklük balıklar için hakimiyet kurmada esastır hatta belki de yegane özelliklerden biridir. Daha hızlı büyümelerini ise grelin hormonuyla ilişkilendirebiliriz. Büyüme hormonu diye de adlandırılan bu grelin hormonuna balıklardan Gökala, tilipia, yılan balığı ve japon balıklarında rastlanmış. bkz.ek doküman sy.3 Özetle bu hormon yüzünden gökala doymak bilmiyor, adeta uçana kaçana saldırıyor. Haliyle de diğer türlerle ortak yem stokları hususunda baskın rol oynuyordur." http://www.turkjbiochem.com/2007/076-089.pdf Kulaktan dolma bilginin yerini bilim alıyor. Okudukça anlıyor insan. Aman doğal ortamlarımızda yayılıp, üremeye bile başlayan bir Gökalamız varken bir de Koca Ağız Levreğimiz olmayıversin. RASTGELSİN.
Büyüklük hakimiyettir tezine karsi arastirmalar var. Birey olarak bakildiginda dogru gözükse de, uzun vadeli popülasyon arastirmalari bunun dogru olmadigini ortaya koyuyor. Okudugum bir çok makalede perch ve özellikle perch soleil denen 7-8cm max boya ulasabilen baligin, diger balik yumurtalarini yok etme konusunda baskin tür oldugundan bahsediliyor. Konuda incelenmesi istenen tür o kadar da tehlikeli bir cins degil. Iyi bir fakülte arastirmasindan sonra pekala yirtici türlerin egemenligindeki sularda denenebilir.
Sanırım adı Salda gölü oranın.Burdur ve İsparta arasında bir göl ve sodalı.Orada balık yok biliyormuydunuz acaba sayın Köylü
Sevgili Köylü Sana güzel bir cevap yazdımdı.Ama sanırım sonunda dozu kaçırmış olmalıyımki silindi,haklılarda silmekte. Şimdi olay aynen yazdığım gibi gelişiyor Yani; Ne yazmışım; Şimdi soruyorum. Bu saydığım balıklar hiç Türkiyede olmasaydı ve tatlısu avcıları,Sazan,Turna,yayın,balıklarının haricinde işte kepenez,inci,kızılkanat,kasna,israilgibi balıkları avlıyor olsalardımı daha iyi olurdu.BU tür balıkların tümüne Amerikalılar Roughfish (yani değersiz gördüklerinden)demektedirler Bu av türünün(tatlısu) hakiki avcılarının hiçbirisinin onaylayacağını sanmıyorum.Sadece sırf avcısı olmadan duyarlı bir avcı olmalarını varsayıp,ayrıca bu zevki tadmamış olanların ise onaylamayacağını sanıyorum. Bilmem yanılıyormuyum Yanılmamışım görüldüğü gibi. Sadece oturulduğu yerden yangelipte yazmak yerine insan yada kendini avcı sayan birileri ilkönce ne avlamışlar,nasıl avlamışlar avlanırken ne kullanmışlar noktalarını içeren hiç olmazsa birkaç rapor ve resim gönderirlerde,haklı sayılabilirler. Nerede böyle konunuz varmı;Yok Olamazda zira siz avcı değilsiniz. Avcıları dediğin gibi anlayamazsın,anlayamayacaksında.
Doğrudur. Ben de bu nedenle tek araştırma makalesini destek almadım. Bahsettiğiniz makale grelin hormonu üzerine yazılıp, gökkuşağı alabalık ve diğer istilacı bazı türleri de ilgilendirdiği için buraya da aktardım. Sizin de yazdığınız gibi ülkemiz iç sularında yerleşmiş ve iç su ürünlerinin yumurtalarına musallat olmuş türlerin büyük bir kısmı bir parmak boya bile ulaşmayan türler. Mesela, Çizgili sazan (Çakıl balığı) - Pseudorasbora parva, Gambusia - Ghambussia sp. ve Gümüş - Atherina boyeri. Kimisi yemlik balık olarak yer değiştirmiş, kimisi sivrisinek mücadelesi için devlet eliyle sularımıza aşılanmış, kimisi tabiat ananın torpili ile aşılanmış. Ama denetimsiz bir kaynaktan çıkıp, içsularımızın başına bela olmuş canlılar. Selma UĞURLU ve Nazmi POLAT hocalarım bence alttaki cümle ile noktayı koymuşlar. Yüksek endemizm seviyesine sahip ülkemizin doğal ihtiyofaunası, böyle katılımlara savunmasız ve korunmasızdır.
