HADİ GİT Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle, Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle. Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar. Mademki benli hayat sana kafes kadar dar, Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. Hadi git, benden sana dilediğince izin, Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler. Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın. Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak! Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez, Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez. Her darbene tahammül edecektir bedenim, Gururum mani olur perişanıma benim. Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine. Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, Sana gül bahçesini kim açar benden başka! Hercai arılara meyhanedir çiçekler, Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler! Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin, Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et! Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm! Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm. Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum; Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum! Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ... CEMAL SAFİ
KALKINMAYA GEL Sonu gelmez yalanların, Ne kalkınma? Ne kalkınma? İnsafı yok çalanların, Ne kalkınma? Ne kalkınma? Taviz verdik şuna buna, Uygarlıkta kaldık sona, Açlar çıktı on milyona Ne kalkınma? Ne kalkınma? Ne su, ne yol, ne de ışık, Plan olmuş delik deşik, Sen pilava salla kaşık, Ne kalkınma? Ne kalkınma? Çıkarlar ön safta kaldı, Projeler rafta kaldı, Söylenenler lafta kaldı, Ne kalkınma? Ne kalkınma? Ümitler söndü ne yazık, Lastik patlak, fren bozuk, Dilde yalan, elde kazık, Ne kalkınma? Ne kalkınma? Ümit Yaşar OĞUZCAN
bir ümit yaşar da benden olsun... POTASYUM SİYANÜR Potasyum siyanür içerek ölmeliyim Her uzvum ıstırap içinde kıvranmalı Ve mosmor ellerim kapıya uzanmalı Bir kapı kadar büyük kimsesizliğim Ölüm anımda kapanmalı yüzüme Bir sigara olmalı dudaklarımda Saatim bir yanımda, o bir yanımda Hala inanmalı ölümsüzlüğüme Fakat ben öleceğimi bilmeliyim Derin uğultusu içinde zamanın Sonunda yaşamak denilen maceranın Daha başındaymış gibi ölmeliyim
MEMLEKET İSTERİM Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. Cahit Sıtkı TARANCI
BENİM KÖYÜM Baharda şenlenir bağı, bahçesi Kokusu başkadır benim köyümün Unutturur adama gamı, kederi Havası başkadır benim köyümün XXX Akşam olur herkes döner evine Can kurban inan ki benim köyüme Gülabi'nin torunları derler bizlere Özü başkadır benim köyümün XXX Yeşil yeşil meşeleri var dağında Meyve ağaçları çiçek açar bağında Her çeşit otlar yeşerir toprağında Yeşili başkadır benim köyümün XXX Köyümün kenarından akar çayı Kıvrım kıvrım dolanır sular tarlayı Unuttum sanma orda olmayı Dostluğu başkadır benim köyümün XXX Yaz gelince çıkarlar yaylaya Gurbetçiler hasretle döner sılaya Benden selam olsun Aziz Ağa'ya Sevgisi başkadır benim köyümün İbrahim SEVİNDİK
İŞTE BÖYLE AZİZ'İM Seninle sanatoryumda tanışmıştık, -o günler bir türlü unutulmuyor- ne tatlı sigara içerdik biliyor musun hemşirelerden saklı? Sonra bir yolculuktan bahseder gibi uzun uzun ölümden konuşurduk. Gelmediği için ödeneğin o günlerde az kaldı taburcu edeceklerdi seni; sonunda para bulmuştun yatmaya lakin zaman bulamadın. -Bir gün çıkarsın diye adresini de almıştım- Hani vaktinde gitmedin değil, kötüleşti dünyanın hali, en güzeli işin peşinde çoluk çocuk bırakmadın. Kış geliyor, karakış ne soba var, ne bir dirhem odun işleri sorarsan eskisinden sıkı ve aldığımız para malum! Yaşamak zor azizim, sağ olsaydın eğer nasıl bulacaktın her gün, sütü, taze yumurtayı, pirzolayı? Çok şükür bunlara kalmadı ihtiyacın, Biz hala öğrenemedik senin kadar olsun, etsiz ekmeksiz, parasız pulsuz yaşamayı! Rıfat ILGAZ
geleceğim bekle dedi gitti ben beklemedim, o da gelmedi. ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.. -Özdemir Asaf
AZİZ'İM Yıkandın, dinlendin, içtin suyunu Terk eyle vadiyi kaç Aziz'im Bak güneş batıyor topla yükünü Karanlıkta kaçmak güç Aziz'im XXX Maya mı katılır eldeki göle Arada husumet var ise hele Namusu kurtardın töreye göre Yasalara göre suç Aziz'im XXX Tükettin karları teptin ayazı Direndin ecele getirdin yazı Sonrası ölüm yok Kemah Boğazı Brastik'ten öteye geç Aziz'im XXX Gecelerin uzun, düşlerin yarım Saç sakal karışmış perişan durum Arkada jandarma, önde uçurum Yol burda tükendi seç Aziz'im XXX Bulutlar çekildi, yıldızlar küstü Ay, güneş devrildi vadiye düştü Sinekler, böcekler kana üşüştü Susmak yakışmıyor ses Aziz'im İbrahim SEVİNDİK
geleceğim bekle dedi gitti ben beklemedim, o da gelmedi. ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.. -Özdemir Asaf
bir martı göğü ikiye bölüyor yakınlarda deniz olmalı diyorum sonra gözlerin aklıma geliyor. -Engin Akbaba
bir cümbüştür kopsa da, gece, yakamozlarda; münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda –Necip Fazıl Kısakürek
sâkîden mest almış mestane isen terk-i ziynet eyle divâne isen gönül semâsına pervane isen o yârin uğrunda hep yanmak lâzım.
KİBRİT KUTUSU KADAR EVİMİZ OLACAKTI Kibrit Kutusu Kadar Evimiz Olacaktı Evin içi on tane çocukla dolacaktı Kızların adını anne, oğlanların adını baba koyacaktı Komşular, misafirler çocukların adını karıştıracaktı. * * * * Kibrit kutusu kadar evimiz olacaktı Gökkuşağı mutluluk olup evimizi saracaktı Güneş soba olup evimizi ısıtacaktı Pencereleri açtık mı, rüzgar evimizi süpürecekti. * * * * Hayallerimi sakladığım kibrit kutusu sol göğüs cebimde Uzun zaman var ki, onu açıp bakmadım Halımız, koltuğumuz daha yoktu ama evlendikten sonra alacaktık Ben edi, sen büdü kilim üstünde kıvrılıp yatacaktık. * * * * Kapıda arabam olmayacaktı ama ben de adamdım Daha iyi bir iş bulur, çalışır, evime bakardım Serde askerlik vardı ama boş ver aldırma Sayılı günler çabuk geçermiş, bilmez misin? * * * * Evlenince bakkal, kasap borcu derler, ev kirası Ev kirası olmayacak, onu düşünme Bir bakkal borcu ne tutacak ki? Kasap mı, et yemeyiz, olur biter. * * * * Sevdalar saldım yalnızlığıma Ümitler saldım umuduma Nikah defteri diye hayal edip İmzalar attım boş kağıtlara. * * * * Daha nişanlıydık, ben yalnız kaldım Sen trafik kazasında ölmesen, ben yalnız gezmezdim Yollarda avare dolaşıp geleceği ezmezdim Bu şiiri yazdığım kalemi kırmazdım. * * * * Nikâhımız on haziran bilmem kaç yılındaydı O güne ayarlıydı, zaman saati kuruluydu Kiraladığımız gelinliğin evin duvarında asılıydı Pek çok on haziran geldi geçti, sen dönmedin. Yazan: Serdar Yıldırım
Yıllar önce 16 yaşındayken yazdığım bir şiir. Bazı face gruplarında çıktısını alıp odasının duvarına asanlar varmış. CÜMLELERLE RESİM YAPMAK İnsan görmemiş topraklar tabiatı yaşatır sonsuza kadar Binbir çeşit giz kurtları, kuşları, ağaçları, çiçekleri şenlendirir Çağıl çağıl akan sular karşılık beklemeden canlılara yaşam sunar Doğanın nöbetçisidir geceleri gökyüzünün gözleri yıldızlar Karanlık ufukların aydınlığa açılan penceresi olmayı bilmişlerdir Tabiat ananın düşüncesidir bulutlar Kan beynine sıçrar, toplanır. “ Fırtına, kasırga, şimşekler çakar “ Sakin olursa; denizler uslu, doğa kutlu, yeryüzü mutlu. Yaşlı bir baobap ağacı kollarını uzatmış göğe, hınçla Senelerdir ulaşmak istediği özlem nedir ki? İsyan etmiştir çöller atmıştır bağrından yeşili Sevmez kumlar yeşili sevmese de güneşi Her şiir yazdıktan sonra kırdığım kalemler gibi Çatısına gizlenmiş kaplumbağanın tıslaması, ürkek öfke. Her şeye rağmen başlayan yağmurlarla doğa örtüsünün yıkanması Sonbaharda ağaçlar yapraklarını dökerken, ispinozlar, “ İşte geçti bir yıl daha “ diyerek tutturuverirler gitsin Cümlelerle resim yapmak derim ben buna SON Yazan: Serdar Yıldırım
KARŞIKİ DAĞIN YAMACINDA Karşıki dağın yamacında El kadar ufacık tarlada Bir karasaban, bir çift öküz Hava sıcak, karnım aç Bıktım artık demeden Kök söktürür Ali’ye * * * * Ay amanın yandım aman Yok mu derde deva olan Alim çiçektir dağda solan Bir tarhana, bir kuru soğan Doğru değil böyle olan * * * * Köyden kente göç edenler Köylerini unuttular Köydekiler kent düşlerken Biber, üzüm kuruttular * * * * Ayağında kara lastik Komşu köylerle hep küstük Toprak yolun kenarında Ahşap evde birer süstük * * * * On bir keçi, yirmi koyun Olsa keşke bu bir oyun Feryat eden şu sesimi Duyun artık, duyun, duyun. SON Yazan: Serdar Yıldırım