Sosyal Medya'nın psikolojik etkisi

Konu, 'Makaleler' kısmında Yavuz AYDOĞDU tarafından paylaşıldı.

  1. Henüz ekseriyet olarak o kadar geniş mezhepli değiliz.
    Ne yapalım, küfür yeyince zorumuza gidiyor.

    Aslında seni anlıyor ve önemli ölçüde hak veriyorum Serdar. Ama şu nüansa takılıyorum daha çok; her halükarda bir yönetici var bu platformlarda. ve bizden çok onlar şikayet ediyorlar kanuni kısıtlamalardan. özgürce fikir beyan edilmesi gerekliliği iddiasında bulunup, ama toplum bilimcilik oyunlarıyla bizi yönlendirmeye de soyunabilen bu kişiler bizi salak yerine koymuyorlar mı ki acaba. Ha "uyanık ol düşme potaya" diyeceksin. Düşme o zaman, ne diyim.
    Biraz daha yazsam iş siyasete dayanacak ve sansür yiyecem. Ama sen anladın onu..
     
  2. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Hah işte.. Eğer şikayet ettiğin şey buysa, o zaman çözüm açık: Hiç bir sansire ve kısıtlamaya tabi tutmadan, fikirlerin söylenebilmesini sağlamak, küfür olsa bile.

    Evet, siyasetçiler de aynısını yapıyor zaten. İnternet bunun bir uzantısı.

    Şunu unutmayın: Kırk yılda bir densizin birisi gelecekte, küfür edecek diye, bir sürü yasak konması kabul edilemez. Daha hatta, sana küfredecek olan, zaten ediyor, emin ol, sadece belki buraya yazmıyor. Yani bu amanda küfür edilmesin, yasak teranesi, bir tür devekuşluğu oluyor: Kafamızı kuma gömdük, görmüyoruz küfrettiğini, ama gerisi?
     
  3. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Üyelik istiyorlar, ben de olmadım.

    Başka yerlerde oradan aşırılmış anekdotlar var, baktım bir kaçına. ...te parmak oynamak gibi geldi bana.:D :p

    "İfade hürriyeti", "fikir" Nerdeymiş onlar? Yazık-günahtır, büyük haksızlık olur yapma gurban.

    Orada olan şu: şeytanın canı sıkılmış, yavrularını çağırmış yanına. Ne fikri ne ifadesi?idk
     
  4. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Olabilir. Ama adam boyu küfürden geçilmezken, ortada bir tek kavga olmayışıdır orada olan.

    Burada dönen şey, aslen bir safsata. Küfür etmek serbest olsun, herkes şu anda klavyenin başında hazırolda durmuş ana avrat saydırayım diye mi bekliyor?

    Burada olan, düşünceye, fikirlere vurulan "hakaret" vs. gibi prangalardır. Bunlar kalkmadıkça bu düzelmez.

    Ve bu prangaları aklamak içinde, maalesef "ama aha bakın küfür var, küfür..." gibi bir lafa sarılınır. Olay basittir aslında.

    Küfür iyi bir şey mi? İyiyse neden yasaklıyorsun? Kötü bir şeyse, zaten herkes küfredeni tükrüğüyle boğacaktır. Senin yasak falan koymana gerek yok.

    Herkes, iyisini, kötüsünü ayırabilecek akla sahiptir. Gidip onlara aman küfür etmeyecen, yok tutmayacan demek, ancak akla hakarettir. Ama asıl sorun bu değildir.

    Küfür edilmesini yasaklarsan, kişi senin yasağın yüzünden küfretmez (güya, etmez mi, yoksa yazmaz mı?). Ama serbest bırakırsan, kendine ve karşısındakine saygısından etmez, saygı duymayı öğrenir.

    Ve "aman canım, internet işte, n'olacak?" dersen, adam burada öğrenemediği saygıyı nerde öğrenecek? Sonra gidip trafikte sana saygı duymayacak, girmemesi gereken yere girecek, senin okula giden çocuklarını ezecek vs. vs.

    Bu yüzden, küfür etmek suç olmamalıdır, yasak hiç olmamalıdır. Bu küfrün iyi bir şeyliğinden değil, küfrü yasaklamanın kötü bir şey olmasındandır.
     
  5. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Hatta 'küfürlü bile' olabilir yeterki suç, yasak, özgürlük, fikir, saygı gibi kavramlar kendi mecrasında kendi dili ile tartışılsın, buna itiraz eden yok.

    Sosyal Medyanın Psikolojik Etkisini konuşmuyoruz. Yine döndük başa...:)
     
  6. Cenani

    Cenani cenani

    Yaş:
    50
    Mesajlar:
    1.189
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Lineaeffe AC Casting 420
    Favori Makine:
    Okuma Rav-II 65
    En İyi Avı:
    1 kg 500 gr Gökkuşağı Alabalığı (Şemsipaşa)
    7'den 70'e yasakçı bir milletiz. Bu, toplumun en alt kısmından başlayarak en üst kısmına kadar böyle.

    Bu millet başka türlüsünü görmemiş. O nedenle özgür bırakılınca ipinden boşanmış azgın bir köpek gibi (yanlış anlaşılmasın, kelime manasında kullanıyorum yani kendini bilmezcesine sağa sola saldıran) davrandığı için önünde sonunda karakolluk hadiseler başgösteriyor.

    Ancak bende Serdar ile aynı görüşteyim. Sınırsız özgürlük otokontrol getirir. İnsanlar kendilerine davranılmasını istedikleri davranmaya başlar bir süre sonra ve hiçbir moderasyona ihtiyaç duyulmaz.

    Ancak bazı konular bizim ülkemizde hala büyük tabu ve aleyhinde bırakın konuşmayı, düşünmeniz bile başınıza oldukça büyük dertler açabilir.

    Bizim rönesansımıza daha çoook var!
     
  7. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Özgürlük yok, gıdım gıdım bir kaç özgürlüğü kullanmak, onlar için mücadele vermek, bazen özgür olmayan şeyleri kimsenin kuyruğuna basmadan yapmak ile o kadar yoğruluyor ki insanlar...

    Bu şekilde yaşayanlar, başkalarının özgürlüğünü düşünemez oluyor. Saygıyı filan geçtim, "Yahu, bu özgürlükse, herkese özgürlük, ben yaparımda, ya onlarda yaparsa?" gibi bir soruyu sormayı, düşünmeyi akledemezler.

    Ne zamanki özgürlük hakim oldu, ancak o zaman insanlar bunu yapabilir olur.

    İşte o zaman, iki motorcu urfa'da öldürülmez, barış gelinine gebze'de tecavüz edilmez, galata'daki rezillik yaşanmaz, denizdeki balıklar tükenmez.

    Bu olana kadar, emin olun, ne suç biter, ne ceza yeter, ne de karakollar boş kalır. Unutmayın, daha büyük hapishaneler yapmak, daha çok doldurmaktan başka bir şeye yaramadı hiç bir zaman.
     
  8. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Selfie: Benliğin ikonlaşması

    Son birkaç yıldır hayatımıza giren bir fenomen var, selfie. İnsanlar ellerindeki cep telefonu ya da tabletlerinden sürekli kendi fotoğraflarını çekip çeşitli internet ortamlarında paylaşıyorlar. Yeni bir iletişim biçimi bu. İnsanlar gündelik hayat içinde sosyal durumlarını anlık olarak sunuyorlar ya da hiçbir bağlamı olmadan bir ‘imaj’a büründürdükleri portrelerini profillerine ekliyor, bunlar üzerine yorumlar bekliyorlar. İnsanlar şimdiye dek hiç olmadığı kadar kendileriyle meşgul oluyorlar, kendileriyle ilgilenilmesini istiyorlar. Dolayısıyla ‘selfie’ sadece kendi fotoğrafını çekme eylemine değil, kendilik saplantısına karşılık geliyor. Selfie, orijinal halinde bu geniş anlamı barındırıyor zaten. Ama TDK’nın gecikmeden bulduğu Türkçe karşılık, özçekim böyle bir anlam genişliğine sahip değil. Sadece kendi fotoğrafını çekme eylemini ifade ediyor. Cem Yılmaz’ın reklam filminde icat ettiği mizahi karşılık ‘nefsi suret’ daha uygun aslında.

    Selfie’yi ortaya çıkartan ve onun bir çılgınlık halinde insanlar arasında bu kadar yaygın bir edim olmasına neden olan bazı etkenler var. Bunların biri ve başlıcası teknolojideki gelişmeler. Dijital kameraların özelliklerinin artması ve çeşitli aplikasyonların geliştirilmesi, eskiden profesyonellik gerektiren bazı hünerlerin ve çekim kalitesinin makine tarafından telafi edilmesiyle herkes tarafından yapılabilir ve ulaşılabilir olmasını sağladı. Artık makineler elin titremesinin neden olabileceği flu görüntüyü netleştirebiliyor, gece-gündüz, yakın-uzak çekim ayarlarını otomatik yapabiliyor, yüksek çözünürlüklü çekim kalitesini verebiliyor. En önemlisi makineyi kendinize doğru tuttuğunuzda vizörden nasıl göründüğünüzü görebiliyorsunuz. Bu da kendi pozunuzu ayarlamanıza imkan veriyor. Makinelerin gelişmesiyle insanların önce stüdyoya gereksinimleri azaldı, daha sonra fotoğraflarını çektirmek için başkasının yardımına ihtiyaçları azaldı.

    Kendi kendine “nefsi suret”

    90’lardan itibaren hayatımıza giren cep telefonlarının da teknolojisi geliştikçe, cep telefonları sadece bir iletişim aracı olmanın ötesine geçtiler. Radyo ve mp3, fotoğraf ve video, bilgisayar ve TV özellikleri eklenerek, cep telefonları insanların ayrılmaz birer parçası haline geldiler. Cep telefonlarından müzik dinlenebiliyor, film izlenebiliyor, oyun oynanabiliyor, internete bağlanıp yazışmalar yapılabiliyor, fotoğraf ve video çekimleri yapılabiliyor. Başlarda cep telefonlarının fotoğraf ve video çekim kaliteleri düşükken, gelişmiş dijital kameraların teknik özelliklerinin cep telefonlarına hızla aktarılmasıyla bu eksiklik giderildi. Böylece insanlar cep telefonlarıyla çekim yapmayı çok sevdiler. Öyle ki cep telefonları dijital kameraların yerine geçer oldu; çünkü çekim kalitesi bakımından kameraların bütün özelliklerine sahipler. Üstelik cep telefonları çektiğiniz fotoğrafları anında internetten paylaşmanıza imkân veriyor.

    Selfie yapmanın teknolojik altyapısı hazırlanırken kültürel altyapısı da çoktan hazırlanmıştı. Batı toplumları yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren radikal bir dönüşüm geçirdiler ve Batı dışı toplumlar da modernleşme ve küreselleşme süreçlerinden geçerek bu dönüşümü yaşıyorlar. Aynı zamanda yazısal kültürden görsel kültüre bir geçiş yaşanıyor. İnsanlık önce sözel kültürü yarattı. Bu kültürde retorik, hitabet ve şiir gelişti. Kültürün nakledilmesinde hafıza gücü ve tekrar önemliydi. Yazının icadından sonra da bu sanatlar uzun süre merkezi önemlerini korudular. Çünkü uzun süre yazı, sözün taklidi ve ikamesi, ona ek olarak görüldü. Matbaanın icadıyla yazısal kültüre geçildi, kitaplar çoğaldı ve okuma alışkanlığı popülerleşti. Roman şiirin yerini aldı. Gazeteler gündelik hayatın ayrılmaz birer parçası oldular. Bu kültürde günlük tutmak çok yaygındı. İnsanlar gündelik hayatta yaşadıklarını, deneyimlerini kayıt altına alıyorlar ve içsel bir özneyle paylaşıyorlardı. Günlükte mahremiyet korunuyordu; çünkü insanlar deneyimlerini, duygularını, özel olayları paylaşmak için değil, öncelikle kaydetmek için, yazılı bir hafıza oluşturmak için günlük tutuyorlardı. Günlük tutmak bir terapi de sağlıyordu. Görsel iletişim teknolojisinin gelişmesi ve tüketim toplumunun ortaya çıkmasıyla görsel kültüre geçildi.

    Post modern günlük

    Burada yanlış anlamaya neden olmamak için bir açıklama yapmalıyım. Sözlü, yazılı ve görsel kültür insanlık tarihinde hep birarada var olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Şiir elbette olacaktır, hitabet önemini koruyacaktır, roman olacaktır, sinema da olacaktır, resim de olacaktır. Birinin bir başkasının yerine geçmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla tarihte kopuşların olduğu iddia edilmemektedir. Ama bunlardan bazılarının belirleyici olduğu dönemler vardır. Kültür tarihinde sözün belirleyici olduğu bir dönem vardır, yazının belirleyici olduğu bir dönem vardır ve görselliğin belirleyici olduğu bir dönem vardır. Bugün görselliğin belirleyici ve önemli olduğu bir dönemdeyiz. Bu yüzden de insanlar, yazı aracılığıyla kendilerini ifade etmek yerine daha çok görsel imgeler aracılığıyla kendilerini anlatmayı tercih ediyorlar. Bu bakımdan selfie’nin postmodern dönemde günlüğün yerini aldığını söyleyebiliriz. Bir farkla ki, selfie’de kayıt ve hafıza oluşturmak değil, anlık paylaşım ve teşhir amaçlanmaktadır. Bu yüzden selfie’de mahremiyet esas değil, pornografi esastır. Tüketim toplumunda insanlar deneyimin imkânını kaybetmiştir ve deneyimin olmadığı yerde duygu da yoktur. İnsanlar aktarılacak bir deneyim, anlatılacak bir duyguya sahip olmadıkları için gündelik hayatın içinde sıradan bir edimi bile (bir yerde yemek yemek, çay içmek gibi) olay olarak paylaşmakta ve anlatacakları sahici bir duyguya sahip olmadıkları için de paylaştıkları görüntülerle kendileriyle ilgili imajlar üretmektedirler.

    Günümüzde klişe haline gelen bir söz, açıklamaya çalıştığım duruma örnektir. İnsanlar yaşadıkları bir olayı ya da gördükleri bir yeri anlatmak zorunda kaldıklarında, “anlatılmaz, yaşanır” diye, kestirip atarlar. Bu söz, bir yandan, insanların içinde oldukları bir duygu durumunu veya bir deneyimi etkili bir şekilde anlatabilecekleri güçlü bir söz varlığından, zengin bir dilden yoksun olduklarını saklamaya yaramaktadır. Diğer yandan, yaşadıkları olayların veya gördüklerinin kendilerinde bir duygu uyandıracak hayret ve duyarlıktan yoksun oldukları anlamına gelir. Bu yüzden mutluluklarını ifade etmek için dilin imkânlarını kullanmak yerine, kahkahayla gülümseyen bir fotoğrafı paylaşmayı tercih ediyorlar. Selfie’nin psikolojik boyutu daha çok üzerinde durmayı hak ediyor, ama başka boyutlara da değinmeden geçmemek gerekiyor. Psikolojik boyutla kültürel boyutun kesiştiği yerde, selfie, narsisizm ile teşhirciliğin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

    ‘Benim neyim eksik’

    İnsanın kendini beğenmesi, sevmesinin saplantılı bir hal alması olan narsisizm, bugün modern insanın karakteristik bir özelliğidir. Eğitim sistemi, pedagoji ve diğer kültürlenme süreçleri bu durumu daha pekiştirici ve özendirici bir işlev görüyorlar. Suda yansıyan kendi görüntüsüne hayranlıkla bakan Narkissos mitinin yerini, tabletindeki kendi fotoğraflarına hayranlıkla bakan bireyler aldı. Genellikle ünlülere benzemek için verilen pozlarına bakarken sıradan insanların ruh durumunu en iyi ifade eden söz, “benim neyim eksik” olsa gerektir. Bu özgüvenle, insanlar kendilerinin çeşitli görsel imgelerini/imajlarını üreterek ve hatta oldukça cesur pozlarını çekerek Instagram, Facebook, Twitter, Flickr, Whatsapp gibi paylaşım sitelerine ekliyorlar. Böylece herkes kendini ünlü hissediyor. En azından var olduğunu ispatlamış oluyor; çünkü zamanımızda göründüğün kadar varsın. Postmodern dönemde Descartes’ın önermesini şöyle uyarlayabiliriz: görünüyorum öyleyse varım. Bu yüzden takipçilerinin olması ve hakkında yorumlar yapması varoluşsal bir önem taşıyor.

    İmaj biriktirmek

    Görünürlüğün ve gösterişin ya da teşhirin önem kazanması tüketim toplumunun ortaya çıkardığı yaşam tarzının bir göstergesidir. Giyimden yemek alışkanlığına kadar tüketime konu olan her şey teşhir üzerine şekillenmeye başladı. İnsanlar önce bistro cafelerin açık mekânlarında yiyip içmeye başladılar; sonrasında yediklerinin ve içtiklerinin fotoğrafını çekerek teşhir etmekteler. Magazin programlarıyla önce ünlülerin özel hayatları, gittikleri mekânlar, eğlenceleri teşhir edilmeye başladı, sonrasında herkes kendi özel hayatını, gittikleri yerleri, eğlencelerini teşhir ediyor. Bu gösteriş ve daha sonra teşhircilik hayatımıza 80’lerden itibaren girmeye başladı. Önce Özal zamanının yeni zenginleri lüks arabalar, rüküş elbiseler ve tavernalarda israf üzerine kurulu bir eğlence zevkiyle gösterişçi toplumun temellerini attılar. Daha sonra 90’larda ortaya çıkan televole gibi magazin programlarıyla ünlü sanatçıların özel hayatları teşhir edilmeye başladı. 2000’lerde internet hayatımıza iyice girdi ve teknolojinin de imkânlarını sınırsızca sunmasının karşılığını insanlar kendi hayatlarını 24 saat izlettirerek ödüyorlar. Aslında daha ağır bedeller var. Bir kere deneyimi yitiriyoruz. Hayatımızda olay olsun istiyoruz; bir daha asla tekrarlanmayacak bir an ve o anı paylaşalım istiyoruz. Ne var ki, kamera vizörünün deneyimi ve kendiliğindenliği, doğallığı yok eden yapısı yaşadığımız hayatı bir simülasyona ve dünyayı da simülakralardan (görüntü) ibaret bir ekrana dönüştürüyor. Bir imge kirliliği etrafımızı kuşatmış halde ve bu yüzden ne hakikatle ne de gerçeklikle sahici bir ilişki kurabiliyoruz. Günde yaklaşık elli milyon imge paylaşıma giriyor. Bu imge bolluğu içinde ne bir düşünce üretilebilir ne de bir hafıza oluşturulabilir. Hayatımızdaki ve dünyadaki her şey meta haline getiriliyor ve tüketiliyor.

    Daimi olarak çekilen selfieler, otoportreler, yeni doğmuş bebeklerin resimleri, yeni evlenen çiftlerin mutlu anları, eğlenen arkadaşların çılgın pozları, insanın kendisiyle ya da benliğiyle ilgilenmekten daha çok imajıyla ilgilendiğinin semptomlarıdır. Çünkü bir arkadaş çevresine girmekten, bir aşk ilişkisini başlatmaya, bir işe kabul edilmeye kadar her sosyallik biçimi kişinin pazarlanabilir olmasını gerektiriyor. Bu da imajın önemini arttırıyor; insanlar bu yüzden kişiliklerini, görgü ve birikimlerini geliştirmekten daha çok nasıl göründükleriyle ilgileniyorlar, sürekli farklı imajlarını üretip, bunları görselleştirerek paylaşıyorlar. Selfie, tüketim ve gösteri toplumunun bir semptomudur, ama diğer yanda ise postmodern ikonacılığın yeni bir ritüelidir. Nitekim selfie, bir yanıyla, Tanrı’nın yerine geçmeye çalışan modern insanın kendi suretine tapınmasından başka bir şey değildir.

    Süreyya Su Sosyolog - Yazar Stargazete.com
     
  9. volex21

    volex21 Volkan

    Mesajlar:
    6.735
    Şehir:
    İzmir
    Favori Kamış:
    Okuma V System 2.40 Lineaeffe Spirit Surf 3.90 (fiyat performans 9/10)
    Favori Makine:
    Spro Red Arc 20'lik (Fiyat/Performans : 8/10)
    En İyi Avı:
    Levrek (57 cm - 2.100 gr ) Sargoz (700 GR kadar) Palamut (40 cm üzeri), Lüfer 40 cm, Çipura 950 gr
    Nuri abi, alıntını okumaya başlayınca senin yazın olmadığını anladım, sonra altta alıntı olduğunu belirttiğini gördüm. Sosyolog yazar güzel tespitlerde bulunmuş.
    Birden kendimi düşündüm. Hiç selfie çekim yaptım mı diye?
    Evet yaptım, bir raporumda paylaştım hatta, en berbat, en kötü görüntümü selfie çekip, ölümsüzleştirmiştim. :D Mutlu olmadım desem yalan olur. :D
     
  10. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    İlahi Volkan, bu kadar yazıyı yazabileceğimi nasıl düşünürsün? Okurum, daha uzun yazılar da vız gelir tırıs gider de ama yazma dedin mi kaplumkurbağa hızımla belki 1 yılda anca yazarım.:p

    Konu özelinde fikrim: Narsisizm ve teşhircilik boyutuna varmıyorsa selfie, zararı yok.

    Bir de not: Hiç selfie çekimi yapmadım ancak işyerimdeki arkadaşlarımın çekimlerinde yer almışlığım oldu. Ancak onlar da sosyal paylaşımda kullanılmadı. (bildiğim veya bilemediğim idk )
     
  11. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Narsist ve teşhirci olmanın zararı ne?
     
  12. Dimi..

    Nuri abi, çıkar bakalım kuyudaki taşı... :D
     
  13. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Serdar'ın taşından haberin yok anlaşılan.:D

    Onun taşı tam bir kuyuluk olur, attı mı lap diye iner dibe. Nerede imiş o babayiğit ki çıkarsın? Ha kendisi ne yapar eder o taşı binbir yolla çıkarır, ne de olsa "teknik adam" sonuçta.

    Serdar gurban, soruna ne zamanım, ne enerjim ne de bilgim yetmez abisi. Ama sorunun cevabı için narsist ve teşhirci olmanın faydalarını izah edersen sanırım aynı kapıya çıkar. Tam örtüşmese de tersinden giderek bir sonuca varırız. Tabi istersen.:)

    Şimdi yine; yok fikirdi/malumattı veya safsataydı diye girişmeyesin sakın.;)
     
  14. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Pragmatizm kurtarmaz bu hususu.

    Yeterki şöyle böyle olmasın diyorsan, öyle böyle olmanın neden zararı varmış, bunu da izah etmen lazım.
     
  15. Bak, Serdar da diyor ki; "taşı ben atmadım ki, senin attığın taşın önüne kuyu kazdım"
     
  16. KARAHANLI07

    KARAHANLI07 Metin Özgür Doğan

    Yaş:
    44
    Mesajlar:
    2.055
    Şehir:
    ANTALYA-MERKEZ
    Favori Kamış:
    OKUMA-SHİMANO-D.A.M
    Favori Makine:
    OKUMA-SHİMANO-D.A.M
    En İyi Avı:
    dostlarım
    sırf bu yüzden 7 yıllık facebook profilimi kapattım.