Nedir bu yakala bırak işi (sonuç)

Konu, 'Makaleler' kısmında ÇaylakÇıldırlı tarafından paylaşıldı.

  1. roy

    roy roy

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Yemiyecegim balik icin bari midye oldurmeyeyim diye algiliyorum. Yani et temin etmeyeceksem av zevki onemsizdir veya lapin avi zevk vermez baba en iyisi hic olta atip da midyeyi telef etmiyim gibi birseyler.
    Silikonla denese belki zevk alir. Pek bir ince, naif, hassas dusunce ama kabuledilebilinir.
     
  2. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Demedin mi? Bak ne demişsin

    "Şunu hep ıskalıyorsun, yemiş olman, oynadığın ve öldürdüğün gerçeğini değiştirmiyor. Ben sadece oynadım, sense hem oynadın, birde yetmezmiş gibi öldürdün."

    Herkesin yazdığı ortada, ben saldım sen öldürdün diyerek avını yüceltiyorsun. O zaman ben de sana kullandığın yemi öldürmüş oldun diyordum. Balığın canı can da, midyenin veya kurtunki patlıcan mı?
     
  3. Balikci34

    Balikci34 selim

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    2.590
    Şehir:
    Almanya
    Favori Kamış:
    Sportex,Shimano
    Favori Makine:
    Shimano,Daiwa,Dam,Abu
    En İyi Avı:
    Turna
    Severim balığı..
    Balık lezetli ise,birde güzel hazırlanmışsa,daha ne ister balıkcı..
     
  4. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Et temin etmeyeceksem de av yapılabilir ama bunlar senin yakaladığın yayınlar, turnalar veya denizde köpekbalığı olursa bir anlamı olur. Lapini tutup salmak için neden balığa gideyim ki? 7-8 yaşında yapıyorduk bunları. Artık şu andaki tecrübemiz ve elimizdeki aletlerle daha iyilerine ulaşma şansına sahipken neden lapinle uğraşalım? En azından yarım kilo istavrit tutar akşam tavaya atarım.
     
  5. roy

    roy roy

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Gecmis mesajlarda bunu belirtmistim zaten. 7 yasinda cocukken biz de tuttuk kaoin, horozbina. Bilerek isteyerek. Tekirdag sarkoy'de fotom bile var 1 torba balikla. Sonra cope gitti o baliklar tabi. O yasta bilmiyorduk salmak gerektigini. Sadece av zevki icin tutuyorduk. Avladigin balik buyudukce ufak baliktan aldigin zevk azaliyor.
    Neyse papagan gibi ayni seyleri soyleyip duruyoruz. Pazar da yagmur varmis yayinim da geldi ne etsek ki
     
  6. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Hayır, tam tersine, senin bizi "kınarken" "oynuyonuz" diye, aynı zamanda, bizzat hem oynayıp hemde bir de öldürdüğünüzü söylüyorum. Senin, öldürüp daha berbat bir şey yaptığını değil, kendi küçümsediğin oynama işini bilfiil bizzat kendinin yaptığını. Anlamak o kadar mı zor? Evet zor, bunu bir yazdım, kıyamet koptuydu, tekrar yazayım: hihi hihi hihi

    Sen, öldürmüş olmanı, kendi "ruhunda" kabullenemediğin için, onu yok saymaya, caiz kılmaya çalışıyorsun. Senin için -herkes içinde olduğu gibi- öldürmek zor iş. Bu yüzden de orada öldürmek yazdım diye, "amanda öldürdün diye hakir görüyor" savunmasına geçtin. Oysa iyi oku, yok öyle bir hakir görme filan, en başından beri, farketmedin mi?
     
  7. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Afiyet olsun, rasgele.

    Ama bu senin keyfin. Ötekinin "dur bir lapin tutup vakit geçireyim" demesini hakir, küçük, sefil veya adice görmeni, dillendirmeni filan gerektirmez, bu hakkı sana vermez.

    Benim yakalayıp salıyor olmam, senin yemek için istavrtilerin "canına kıymanı" kınamaya beni haklı kılmaz.

    Olay, yok birbirimizden farkımız olayıdır. Hepsi içgüdülerimizin filan neticesi. Bize bu konularda gelip caz yapabilecek olan, vejetaryenler filan olabilir belki.

    Ama burada, bizle bilfiil aynı şeyleri yapıp sonra da bizi (ister yiyen, ister öldüren, isterse salan, hepsinden biri olabilir o biz) eleştirmeye, kınamaya filan çıkanlar, abesle iştigal ederler ki, bu tartışmanın ilk noktası budur.
     
  8. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Konu dağıldı iyice, saçma sapan yerlere gitti haliyle.

    Olayın özeti şudur.

    1. Ama ben yiyorum demek, balıkçıyı aklamaz. Tuttuğunuz balığa ihtiyacınız yok. Yiyor olmanız orada bir -sizin, balık illa yenmeli diyenlerin tabirinizle- eziyet oldunu, buna birde öldürme eziyeti eklendiğini değiştirmez. Kovada boğulan balığın ne acı çektiğini hiç hesaba kattınız mı?

    2. Bu davranış, yani yiyorum, o yüzden caiz oldu bu yaklaşımı, illegal avları, parmak kadar kıraçayla dolan kovaları, patlayan dinamitleri, bohçacılığı filan hepsini aklar.

    3. Balık yenmezse yapılan aksiyon bir zulmdür noktası ortaya çıkar, bu da yakala bırakçılara yapılan tamamen haksız bir aşağılamadır.

    4. Bu yiyorum o halde caiz tavrı, bilimsellikten, mesnetten filan yoksundur, sizi hiç bir şekilde haklı çıkarmaz.

    5. Olayın gerçek, bilimsel tarafı hem sizi hem yakala bırakçıları müşkül durumdan kurtaran bir ilaç gibidir.

    Nedir bu gerçek tarafı. İnsan avcıdır, avcı güdüleriyle balığa gider. Bu güdülerle balığı yakalar, aynı şekilde içgüdülerle öldürür ve yer.

    Bir avcı, türüne göre, ekosistemine göre belli bir av kümesine sahiptir. Bu doğanın bir fenomenidir ve tüm avcılarda gözlenir. Bir çitanın zürafa avlamaya çıkmadığı bilinir. İnsanlarında avları bu avcılık güdüleriyle belli kümeler oluşturur. Kimisi balık, kimisi büyük balık, kimisi domuz, kimisi geyik, kimisi kekliği bir av olarak görür. Avcı güdülerinin av olarak gördüklerini avlamaya güdülenir.

    Tüm avcılar gibi, insanda avcı güdüleri baskın geldiği noktada avlanmak zorunluluğu hisseder. Bu amaçla da gider, avlanır. Birinin av olarak gördüğü istavrittir, istavride, diğerinin ki sazandır sazana, berikinin ki lapindir, lapine bakar. Doğanın gereği olarakta, avını yapar. İnsan dahil hiç bir canlıyı doğasının gereğini yaptığı için kınayamazsınız.

    Avcılık güdüleri, yeme güdülerini kapsamaz. Bu nedenle, kimisi balığı tutmakla güdülerini tatmin etmiş olur, avını geri salar. Kimisi alıkoyar, yer. Bunların hepsi avcılık sürecinin bir parçası ve hiçbiri diğerinden üstün yada hakir değildir.

    Bu nedenlerle, doğasının gereğini yapan avcıyı, ister salsın, ister bıraksın, kötü bir iş yapmakla itham edemezsiniz.

    Bu yaklaşım, gerek yakalayıp salan, gerekse alıp yiyen herkesin tamamen doğasının gereği ve suçlanamayacağı bir şey yaptığı noktasına getirir. O yakalama süreci, öldürme süreci vs. için avcıya yüklenmeye çalışılan, "vakit kaybı, verimsizlik, akılsızlık, canilik" gibi her tür yakıştırmadan da avcıyı temizler.

    Şu husus hatırlanmalıdır. Avcı, önüne geleni doğrayan, öldüren, işkence eden filan değildir. Avcının içgüdülerinin av olarak gördüğü canlılar sadece avcının güdülerini harekete geçirir. Ama bir toplumda yaşadığımız gerçeği, sürü güdüleri denen daha geniş bir içgüdü ailesini de işin içine katar. Bu noktada sürünün geleceği, bireylerinin sağkalımı, bireyler arasında kaynakların iyi paylaşımı gibi hususlar ortaya çıkar. Bu nedenle, bir avcı göldeki tüm balıkları avılycam, ben avcıyım, hakkım diyemez. Toplumdaki payına göre bir hakka sahiptir ancak. Ve sosyalleşme dediğimiz o sürü güdüleri de bunu teşvik eder. Bu nedenle toplum, av kaynaklarının korunması için kınamadan başlayıp cezalara kadar varan bir kurallar silsilesi uygular. Tebliğ, etik filan bu noktada devreye girer.

    Bu bilgiler ışığında, avcılık, yemek, içmek, evlenmek, uyumak gibi doğamızın bir parçası olur ve hiç kimse bizi doğamız nedeniyle hakir göremez.

    Toplumsal adalet noktasında gereken hassasiyet gösterildiği sürece, avcılık insan için temel bir ihtiyaç olarak hakettiği saygınlığı kazanacaktır. Avcıların eylemlerini doğal tarzları yerine uydurmalarla caiz kılmaya çalışması faydasız, abes ve ancak başka tür avcılığı benimsemiş olan ama aslen aynı şeyi yapan diğerlerini hakir görmekle sonuçlanacaktır.
     
  9. roy

    roy roy

    Yaş:
    47
    Mesajlar:
    4.646
    Şehir:
    dünya
    Favori Kamış:
    Ron Thompson heavy telecoast, daiwa crossfire,lineaeffe extreme,Pezon&Michel Rafale pro pike
    Favori Makine:
    Daiwa tournement entoh 5500, Mitchell compact gold 7000 , Okuma Razor 65, Daiwa procaster A 4000
    Nokta.

    Ne oldu simdi marti ucurup kose bucak essek aramaya gerek kalmadi mi ?? :D

    Kitlenen konunun kitlenmesinde ustun basarilari bulunan arkadaslara da fikir alisverisi ve tartisma javgasiz dovussuz kalp kirmadan nasil yapilir gosterilmis oldu.
     
  10. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Konu gayet güzel işlenmiş. Emeği geçenlere kendi adıma teşekkür ederim. Katkı sağlayan dostların ellerine, fikirlerine sağlık. ;)

    Bir de zaman-zaman ismi geçen ustaların ne düşündüklerini, olayı hangi açıdan nasıl değerlendirdiklerini okuyabilseydik gayet makbul olacaktı.:eek:
     
  11. Aret

    Aret Aret

    Yaş:
    46
    Mesajlar:
    3.438
    Şehir:
    İstanbul
    En İyi Avı:
    Kalkan 4,5 kg. (Boğaz'da)
    Benim açımdan ise konunun özeti şu şekildedir:

    1- Ülkede konulmuş olan yasal limitler dahilinde herkes istediği şekilde avlanır. Hiç kimse yasalara uygun bir avı hor görme veya eleştirme hakkına sahip değildir.

    2- Yakaladığı balıklardan bazılarını yemek için alıkoyan avcılarla, sportif avcılık yapıp yakaladığı balıkların tümünü salan avcıların faaliyetleri farklı kategoriler olarak düşünülmelidir.

    3- Yakalanan balıkların ve meraların özelliklerinden dolayı denizde yapılan avlar balık alıkoymaya, tatlı suda yapılanlar ise yakala-bırak avlara uygundur. Ancak bu kesin bir kural değildir. Denizde yakala-bırak av yapılabileceği gibi, tatlı sudan yakalanan balıklar yenilebilir de. Sadece tatlı su avlarında yakala-bırak avların oranının çok daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

    4- Bir avcı, yaşadığı coğrafi bölge ve maddi imkanları sayesinde hem deniz hem tatlı su avları yapma imkanına sahipse, kendi av felsefesine uyan türü belirleyerek balık alıkoyan veya yakala-bırak tarzı avlardan birini veya her ikisini birden uygular. Eğer avcı elindeki imkanlar dolayısı ile sadece deniz veya sadece tatlı su avı yapmak durumundaysa bu defa tercih şansı azalır, yaptığı av türü onun balık alıkoyması veya yakala-bırak tarzı av yapmasında belirleyici olur.
     
  12. Şimal

    Şimal İsa Sivri

    Yaş:
    53
    Mesajlar:
    12.617
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Lineaeffe Surf Mill 4.20
    Favori Makine:
    Daiwa Emcast Plus 5000
    En İyi Avı:
    Balık Avı Dostlarım...
    +1 :thumb:

    Konuyu gayet güzel özetlemişsin teşekkürler Aret :)
     
  13. skoylu

    skoylu Serdar KÖYLÜ

    Mesajlar:
    7.941
    Şehir:
    GEBZE
    Favori Kamış:
    Olta, başkası olmaz..
    En İyi Avı:
    Büyük beyaz; 7 mt. Güney Afrika Açıkları..
    Olaya bilimsel, yani objektif yaklaşınca ortaya çıkanları söyledim. Ama elbette kendi şahsi fikirlerimde var konuyla ilgili. Ama bunlar beni bağlar, herkes kendi zevkine uyanı yapmakta özgürden öte, sorumludur hatta elbette.

    Baştan kimse, hiç bir şeyi üzerine alınmasın, hiç kimseye, hiç bir hakaret yada kınama vs. düşünmüyorum yazarken.

    Bizde genelde bir ya hep ya hiççilik kafası var. Sanki bir partiye oy veriyoruz. Bir parti tutar gibi bir şeye yapışıp, külli öyle olmak istiyoruz ve öteki şeylere bakmıyoruz. Su parti, bizim partimizse herşeyi doğru, süper, mükemmel. Yok öbür parti ise, her şeyi kötü, tüm kötü şeyler onun yüzünden oluyor vs. gibi davranıyoruz. Elbette külliyeten hata ediyoruz. Demokratik sistemimiz henüz olmadığı için, mesele bir acayip oluyor. Şöyle ki, tek bir oyumuz var ve ya ona, ya öbürüne vereceğiz. Buna %70, şuna %30 deme şansımız yok.

    Ama aynı mantaliteyi, hayata da taşıyoruz, tek bir tarafta olmayı seçiyoruz. Ya yiyenlerdensin, ya bırakanlardan idk

    Ama ben kendimi hiç öyle hissetmiyorum. Emek, masraf vs. bir sürü olabilir. Yada hiç olmayabilir, o gün av için. Tutulan balık ufacık olabilir, adam boyu da olabilir. Tencere tavayı atıp evden camları açık bırakıp kaçırtacak kadar berbat tadı/kokusu olan bir balıkta olabilir, dünyanın en leziz balığı da.

    Hiç bir zaman, balığa giderken de, tutarken de, yakalayım, getireyim gibi bir önyargım olmuyor. Ama genelde, geri getirmek aklıma gelmiyor, getirecek bir şeyler götürmüyorum balığa, kova filan gibi.

    Seromoni tamam, balık tutulmuşsa, o an içimden ne geliyorsa, onu yapıyorum. Ne yeme kaygım, saplantım, ne de bırakma acelem var genel olarak. Aklıma o an ne gelirse, onu yapıyorum. Ve ne yakala-bırakçıyım, ne de etçi.

    Eline bir çapari alıp sallayıp, kovalar dolusu istavrit yakalamak bana hiç cazip gelmiyor. Ama şunu ekleyeyim, tadı en güzel olan, her açıdan -yakalaması dışında- en sevdiğim balıktır istavrit. Ama yakalamak zevk vermiyor.

    Etrafımdakilere çoğu zaman, bırakın şu istavrit işini derim. Cevap hep aynıdır: leziz, nefis. İyi, afiyet olsun. Ama bol bol tecrübe etmiş biri olarak derim ki: Elinizde çapari varken, istavritten ötesini unutun zaten. Ama o unuttuğunuz tarafta öyle heyecan, zevk veren şeyler oluyor ki. İstavridin, kalkanın, lüferin, palamutun vs. lezzetini topla, o zevki alamazsın.

    Ömür fani. Bu fani ömürde yaşayabileceğimiz zevklerde belli. Biraz insanın kendini aşması gerekiyor. Yemek için mi yaşayacağız, yaşamak için mi yiyeceğiz? Şu ömrümüzü, midemizin aslen üç kuruşluk zevki uğruna harcayıp bitirecek miyiz, yoksa daha büyük zevklerin mi tadıcısı olacağız?

    Balıkçılık olayını şöyle görüyorum. Süper, mükemmel bir restoran, lokanta düşünün. İşte balıkçılık bu. Bir köşede 5 çeşit döner. Fırında envay çeşit hamur işi, kebaplar, tatlılar. Kuyuda etler. Güveçler et, sebze, kuru vs. dolu. Benim diyen manavda görülmeyecek zenginlikte bir salata büfesi. Şurda bir masaki, dünyanın her köşesinden peynir gelmiş, dizilmiş.

    İşte balıkçılık böyle bir zevk dolusu. Biz ise, elimizde çapariyle dalıp, midemizin köleliğiyle, masada duran ekmeğe saldırıyoruz. Etrafımıza bakacağımıza, ekmeği kapıp, masaya konmuş bir iki sos, hardal, tarator, mayonez vs. ye banıp yiyoruz. Sonra da diyoruz ki, "Ekmek çok süper, hemde karnı doyuruyor, leziz, harika..." Evet, bu restoranın elbette ekmeği de çok özenli, lezzetli, katkılı. Ama belki en yavanı, sadece katık yanı o restoranın bu çapariyi kapıp istavrit doldurma işi.

    Belki bazımız, oradan salata büfesine denk geliyoruz. Dadanmışız kırmızı turplara, minik turplar. Yiyor, yuhh çektirene kadar lüpletiyor, biri bana dur desin diyerek bir kasa daha götürüyoruz.

    Basitçe, benim zevkimce, o koskoca restoranda, en sıradan, garnitür vs. nevindeki şeylerle tıkınmak mı? Yoksa o lezzetleri tatmak, tanımak mı? Şöyle söyleyeyim, ömür yetmez zaten hepsini birer birer tatmaya.

    Benim olduğum yerden görünüş bu. En muazzam restoranda ki kırıntılarla idare etmek bizdeki avcılık mantailtesi. Elbette her zevke saygılıyız, benim öyle gördüğümü siz pariste en meşhur şefin mutfağından 12 garsonla ve altın tepside servis edilen bir menü olarak görüyorda olabilirsiniz. Ama benim gördüğüm bu.

    Ve benim derdim, aç kalmanız değil, zevk almanız. Karnınız her zaman doyar, ekmeklede doyar. Ama mesela kamışı elinizden alıp giden balığın arkasından bakarkenki tatlı acıyı hiç bir biberde, hiç bir çiğköftede bulamazsınız.

    İşte restoran, eline olta alan herkes girebiliyor aslen. Gerisi size kalmış. Yakalamak bir başka zevk, yemek daha bir başka zevk. Ama boy boy, renk renk, çeşit çeşit var burda. Gidip en ehven olanlarla "ama pek yakın" yada "bu çok burada" diyerek bir ömrü tüketmek, yazık olacaktır.

    Benim görüşüm bu. Her gün aynı taşa gidip, aynı takımı takıp, aynı balıktan tutup tutup taşımak ne kadar zevk verebilir ki?

    Elbette, zevkler tartışılmaz. Siz başka türlü düşünüyorsunuz diye, gelip sizi dövecek haddimiz, halimiz yok tabi ki. Ancak rasgele deriz, avında başarıları canı gönülden dileriz, bize düşen bu.

    Ha, salıyor musun, yiyor musun, kediyi mi besliyorsun? O senin zevkin. Ben çok zaman salıyorum, daha zevkli oluyor. Tavsiye ederim.
     
  14. Şimal

    Şimal İsa Sivri

    Yaş:
    53
    Mesajlar:
    12.617
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Lineaeffe Surf Mill 4.20
    Favori Makine:
    Daiwa Emcast Plus 5000
    En İyi Avı:
    Balık Avı Dostlarım...
    Makale tadında bir yazı olmuş eline sağlık, zaten anafikir olarak Aretinde söylediği çok farklı değil üstad :)
     
  15. balli

    balli m.nuri akkaya

    Yaş:
    58
    Mesajlar:
    9.049
    Şehir:
    erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M Telespin 3 mt. 10/30gr.
    Favori Makine:
    Shimano Hyperloop 4000 RB
    En İyi Avı:
    11,7 Kg. Aynalı sazan
    Aman dostlar sabah olmasın. Peynir dedin iş bitti zaten. Restorandakilerin tamamı isteyenin olsun. Peynirler bana.:hungry: :p

    Hüseyin Alp kardeşimizin harika sözü: Balıkçı balığa gitmez, ait olduğu yere döner. Ben de temelde olayın felsefesinin bu olduğuna inanırım. Fıtrat içten içe uyarır, dürter, sürükler her daim. İşin teknik tarafı, formu, rengi değişken olsa da, aslı/özü bu olsa gerek.:)

    Bir de not: Geçen son ki alabalık raporum hariç, oltayı elime aldığımdan beri hiçbir avım salma yapılmadan sonlanmış değil. Bazen ekserisi, bazen tamamı iade edilmiştir muhakkak. Avlayıp alıkoyduğumdan çok saldıklarımla o günü anlamlı sayarım.
     
  16. mehmetar79

    mehmetar79 Mehmet

    Yaş:
    45
    Mesajlar:
    316
    Şehir:
    Adana / Ceyhan
    Katkıda bulunan herkesin eline sağlık. Çok değerli bilgiler edindik sayenizde.:thumb: :thumb:
     
  17. Eksik

    Eksik Metin

    Mesajlar:
    271
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Okuma V-System 240 cm & Mebaru Salty Rugger 73L
    Favori Makine:
    Shimano Rarenium CI4+ 2500 FB
    (Benim adım Ramazan, ben bu konuyu hortlatırım...)

    Günlerdir bu iki(ilki kilitlenen) başlıktaki yazılanları "hmm hmm"layarak tek tek okudum. Katkıda bulunmuş olan herkese ve -ayrıca adını geçirmek isteyerekten- konuyu derinlemesine deşen skoylu'ye çok çok teşekkür ederim. Bu vesileyle işin bilimsel boyutuyla("balık acı çeker mi?" gibi...)(ve ayrıca tabii ki etik falan gibi başka boyutları da var konunun) alakalı pek çok makale edindim ve sıradan okumaya başladım. Henüz gençken ve bu uğraşa bu denli bağlıyken, felsefesini de mutlaka ki temellendirmek gerektiği kanaatindeyim. Leibniz'in "felsefe olmadan hiçbir şeye nüfuz edilemez" alıntısıyla bu paragrafı kapatayım.

    Okumakta olduğum ve okuyacağım makalelerinin ardından kendi çapımdaki katkılarım ile bu başlıkta tekrar görüşmek üzere...
     
  18. Cenani

    Cenani cenani

    Yaş:
    50
    Mesajlar:
    1.189
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Lineaeffe AC Casting 420
    Favori Makine:
    Okuma Rav-II 65
    En İyi Avı:
    1 kg 500 gr Gökkuşağı Alabalığı (Şemsipaşa)
    Ben de uzun zamandır yoktum forumda. Hem konu hortlamış hem de ben hortlamış olayım. :)


    Kışın ortasında, daha gecenin sabaha ulaşmasına saatler varken, sıcacık yataktan çıkıp İstanbul Boğazı'nın o keskin soğuğuna çıkmanın ayrı bir keyfi var.

    Yüzüne yüzüne tokat gibi vuran Karayel yüzünden hissizleşen yanaklarına, sulanan gözlerine rağmen, böylesine kalabalık, pis kokan ve gayet de pis olan havasıyla İstanbul'un orta yerinde böylesine temiz ve canlandırıcı bir havayı ciğerlerine çekebiliyor olmak, insanın kendini bu şehirde yaşayan 15 milyon insan arasında, özel hissetmesini sağlıyor ve son derece keyifli.

    Av esnasında insanın kafasının içinin tamamen boşalması, gündelik sorunların, ödenecek faturalara rağmen cüzdanın boş olmasının, evdeki hanımın dırdırının, kaynana dokundurmalarının, patronun hiç mutlu olmayan yüzünün, gitgide kötüleşen ekonominin ve hatta gittikçe kelleşen kafanın hiç mi hiç önemi olmaz. Bundan daha keyifli ne olabilir ama değil mi?

    Arada verilen çay molaları, dinlenilen av hikayeleri, paylaşılan malzeme-ürün incelemeleri, birbirine yapılan şakalar... Harikulade keyif verici...

    Ancak! Eve balıksız dönmüş olmak hiç de keyif verici değil! Bir avcının eve ganimetsiz dönmesi kadar sinir bozucu birşey olamaz.

    Bütün canlıların küçük olanlarına, bebeklerine karşı aşırı derecede korumacı bir yapım var. O nedenle balıkların bebek olanlarını, tebliğ de olsun olmasın bırakırım. Hiç de üzülmem hatta "Akıllı ol yakalanma bi daha" der öyle bırakırım. Ama babalarını çok büyük bir zevkle alıkoyar akşam da keyifli bir şekilde mideye indiririm.

    Ama balığı yemek için tutuyorum dersem külliyen yalan olur. O av esnasında vücudun salgıladığı hormonların verdiği hazzın peşindeyiz hepimiz. Gerisi hikaye.

    Balık tutarken mideniz bulanıyor olsa tutabilir miydiniz?

    Yakala-bırak tarzı avcılığı herhalde ancak balık tutup alıkoymak tamamen yasak olduğu zaman yapardım diye düşünüyorum. Onu da bir süre sonra yapmaz hale gelirdim sanırım.

    Çünkü avcının ganimeti, onun en büyük hazinesidir diye düşünüyorum. Bu 1 kilo İstavrit olur, 200 kiloluk orkinos olur. Ganimet ganimettir.
     
  19. murat303

    murat303 Murat

    Mesajlar:
    349
    Şehir:
    İstanbul / Ataşehir
    Favori Kamış:
    4.20 Shimano Nexave BX TE Surf
    Favori Makine:
    Shimano Ultegra CI4 5500 XSA
    En İyi Avı:
    52cm Kofana/ Dragos'tan
    Ne güzel bir Konu

    Güzel bir konu seçilmiş ve ustalar döktürmüş resmen, okudum hepsini ve çok etkilendim, ben de 1-2 kelam etmeden geçemeyeceğim bu konu hakkında affınıza sığınarak.

    Yaş 45, 10 yaşımdan beri balık peşinde koşmaktayım, çok değişti fikirlerim ve zevklerim bu süre içersinde. Bundan 10-15 sene öce tutulan her balığın, küçük büyük demeden kovaya atılmasından, çok balık tutmaktan büyük zevk alırken, artık bundan zevk almadığımı çok geç farketmiş olmaktan utanıyorum aslında. Çünkü tutulan balığı bırakmak daha zevkliymiş, şimdi bundan daha çok zevk alıyorum. ( Arkadaşlar buna yaşlılık diyorlar ya) Bu olguya ulaşmama bu forum neden olduğunu düşünüyorum. Ve teşekkür ediyorum.

    Çok sevdiğim bir sözü biraz değiştirerek söylemek istiyorum.

    " Aslında , Ben balık tutmayı değil, Tutabilme ihtimalini sevdim !!!

    Kalın sağlıcakla, sezonda görüşmek üzere....