Fantom’u ziyarete Bangladeş'e gittim.( Bol resimli!)

Konu, 'Makaleler' kısmında Talip Girgin tarafından paylaşıldı.

  1. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    [​IMG]
    Bundan “400 veya 500 yıl önce, gemisi korsanların saldırısına uğrayan genç bir adam, Bengali sahillerinin ıssız bir köşesinde bitkin vaziyette karaya çıkar. Onu pigmeler bulur ve iyileştirir. Genç adam, babasının katilinin kafatası üstüne yemin eder: Bütün hayatımı korsanlık, haksızlık ve zalimlikle savaşmaya adıyorum. Oğullarım da benim yolumdan gidecek...
    Tüm denizciler ve yerliler Kızılmaske'yi ölümsüz sanmakta ve hatta ondan 'Ölümsüz Ruh' diye bahsetmektedirler. Adı ormanda bir efsanedir ve bu efsaneyle ilgili olarak sadece ormanda Fantom diye seslenin. O sizi bulur!”
    Bir zamanlar hepimiz çocuktuk!
    Teksas, Tommiks, Zagor, Kaptan Swing, Kızılmaske gibi çizgi romanlarını okul kitapları arasında bende herkes gibi çok okurdum. Kendimi bu çizgi kahramanlarının yerine koyar, kendi dünyamın kahramanı olurdum!
    Çocukluk aklı işte, Kızılmaske’nin “Kafatası Mağarası”nı düşünür bir gün mutlaka oraya gideceğimi ve ormanda Kızılmaskeeeeee diye bağıracağımı, etrafımı pigmelerin saracağını ve beni ormanın efendisi Fantomun yanına götüreceklerini hayal ederdim.
    Tabi bende ona; Fantom ağabey benim adım Talip Girgin seni görmek için çok uzaklardan, Türkiye’den geliyorum. Bana da ülkemde “Demirci Efe” derler. Aha da bak benim de kendi yaptığım bir yüzüğüm ve üzerinde kendi simgem var...
    Demeyi çok istedim... :)
    [​IMG]
    Yılların çok acelesi varmış birader... Benzinlik sayacı gibi hızla geldi geçti. Bizler birden ne olduğunu anlamadan büyüyüp çoluk çocuğa karıştık, kimimiz torun torba sahibesi oluverdik. Diğer taraftan Yaş’ta büyümüştük ama “baş’ta” halen bir çocuktuk biz! İnsanların yaşlandıkça çocuklaştığını ve hatta ender de olsa, doksan yüz yaşına gelenlerin bebekleştiğini, dişlerinin yeniden çıktığını ya görmüş ya duymuşuzdur.
    Bir ömür bilinçaltında yaşattığımız o macera dolu “ben”liğimizi açığa çıkarıp bazen Zagor gibi AAHYAAKKK! Bazen, Ceyn’ini kaybetmiş Tarzan gibi AAAAOOOOooo diye, balta girmemiş (aslansız ormanlarda) bastık narayı! Bazen karanlığa kurşun sıktık “BANG BANG BANG!!!”, Boşalttığımız her fişeğin “barut kokusu” bizi kendine esir yaptı!
    Bazen, “Rastgele” diyerek oltalarımızı serin sulara attık, bazen, “Mola” diyerek ağımızı derin sulara bıraktık. Bazen fotoğraf makinemiz ile o dağ senin bu dağ benim, o çayır senin bu bayır benim, dere tepe demeden hem gezdik hem deklanşörlerimize ŞRAK ŞRAK ŞRAK basıverdik. Vücudumuzdaki elektriği çıplak ayaklarımızla toprağa boşalttık. Akan çağlayanların yanı başında, ayaklarımızı sarkıtıp ıslık çaldık.
    Bazen pür dikkat kesilip yaban hayata kulak verdik. Kâh bülbülü taklit eden kanaryaları dinledik, kâh kurbağa sesine hayran bakan çalı kuşlarını gözledik. Yavaş yavaş doğayı ve canlılarını sevmeye başladık. Bazen onlarla iletişime girmeye çalıştık; sessizce dinledik, dinledik, dinledik ama olmadı tüm yabaniler bizim varlığımızdan rahatsız oluyorlardı. Bir türlü onların dünyasına ayak uyduramıyorduk.
    Neden rahatsız olmasınlar ki? Biz onların tanıdığı insan; “Tarzan” değildik! Bizler, yani birçoğumuz onlar için gözü dönmüş katillerdik! Uzun süredir evde beslediğim bir muhabbet kuşumuz, iki adet kaplumbağa, bir adet beta balığımız var. Daha önce de baktığımız yüzlerce akvaryum balığımız vardı. Kaplumbağaların yem almak için yaptıklarını görseniz şaşarsınız. Beta’nın yem verdiğinizde o olağan üstü elbisesi ile tavus kuşu gibi kabardığını ve bir hamlede yemi yuttuğu görülmeye değer.
    Muhabbet kuşu evlere şenlik, kendini zorla sevdiriyor! Kafesin içine parmağınızı uzatıyorsunuz kuş, başını parmağınıza yaslayıp yatarken durmadan cıvıl cıvıl bir şeyler anlatıyor. Kafesinin kapağını açıyorum dışarı çıkıp elimin içine yatıyor. Bazen omzuma gelip kulağımın içine cıvır cıvır bir şeyler anlatıyor. Kafesinde ıslığıma cevap verip Arap kızı gibi bana yakın yerden, tellerinin arasından şaşkın şaşkın, meraklı gözlerle beni izliyor. Harika bir şey bu yahu...
    Yaklaşık 15 yıldır hiçbir canlıya keyfiyetten kıyamaz oldum. Daha önceleri de aman aman öyle bir hırsım yoktu; üç beş bıldırcın birkaç ördek, birkaç çulluk, bir iki tavşan, yedi domuz, bir gergedan, iki fil, üç leopar, dört bizon; bir yabani manda... Allah aşkına biri şu “ÇAN”I sallandırsın yoksa tüm mahlûkatın neslini bitireceğim yahu! :))
    Bazen tüm bunlar yetmeyebiliyor!
    Tıpkı yıllarca hiç bıkmadan usanmadan bilinçaltımızda yaşattığımız hayalimizin peşinde koşma isteğimiz gibi. Fırsatını yakaladığımızda hiç düşünmeden karar veririz. “Bu saatten sonra bir daha bu fırsat gelmez” deyip hayallerimizin peşine takıldığımız olur değil mi?
    İşte bende 2011 de öyle yaptım...
    [​IMG]
    İçimdeki Tarzan’ı sınamaya kalktım. Hakikatten “Demirci Efe” efelendiği kadar cesaretlimiydi; yoksa beyaz perdenin yarattığı film kahramanı gibi, bir sanal kahraman mıydı?
    [​IMG]
    Hemen, göklerin hâkimi “Mister No” dostumu arayıp ona bu dâhiyane fikrimi açtım. Bana bu işin çok tehlikeli ama aynı zamanda çok eğlenceli olacağını söyledi. “Keşke senelik iznimi kullanmamış olsaydım Talip Ağabey bende seninle kalırdım” dedi. Ve hazırlıklarımızı yapıp yola çıktık.
    Çok uzun bir yolculuk oldu. Ermenistan ve İran hava sahasından sonra Afganistan’da mücahit kardeşlerimizin arasında bir gece dinlendik ve yakıt takviyesi yaptık. Ertesi gün tekrar mücahitlere el sallayıp, Pakistan ve Hindistan üzerinden geçerek Nepal de ikinci molamızı verdik. Nepal’da başımıza gelenleri anlatmaya kalksam asıl konudan çok uzaklaşacağım! Buraya parantez açıp “başka sefer inşallah” diyerek daha önce ziyaret ettiğim Katmandu’nun üzerinden Batı Bengali ormanlarını geçerek Hint okyanusuna geldik.
    [​IMG]
    Edindiğim bilgiye göre, okyanusta küçük bir adacık olan Eden adasına kuşbakışı bakıldığında dilini çıkarmış bir Hintli kafatası sureti görecektik. Daha sonra o uzun dilinin istikametine doğru gidip, gerçek kafatası mağarasının bulunduğu tepeden bu adanın görünür olan yerinden aşağıya doğru inecek ve ormanın derinliklerinde Kızılmaske’yi çağıracaktım.
    [​IMG]
    Dağların, şelalerin ve Okyanusun üzerinden geçip sonunda “Eden” adasını bulmuş ve adanın kuzeyindeki en büyük dağın tepesindeki düz bir araziye sevgili dostum Mister No beni bırakmıştı. Tam yirmi gün sonra beni bu kez aşağıdaki “Eden” adasının üzerinden alacaktı.
    Sevgili dostum” yirmi gün sonra görüşürüz, Eden budur eden bulur” diyerek yanımdan ayrıldı. Ben hiç vakit kaybetmeden dağ bayır usanmadan hırsla yürüdüm. Attığım her adım beni hayallerime daha da yaklaştırıyor gibiydi.
    [​IMG]
    Sırtımda ve elimde yaklaşık 30 kg yük ile bazen bayır aşağı iniyor, bazen bayır yukarı tırmanıyordum. Her bir tepenin ardında aradığımı bulacağımı ümit ediyordum!
    [​IMG]
    Bazen içine düştüğüm labirent yollar yüzünden karamsarlığa kapılsam bile, ya bir sarmaşık, ya bir ağaç dalı beni çıkmaz denilen yerlerden çıkarıyor veya aşağı indiriyordu.
    [​IMG]
    Vahşi ormanın derinliklerinde bazen bir leopar kükremesi bazen çakalların uluması geliyordu. Allahtan gelirken mavi yolculuğum sırasında kendimi Adana’da bir hocaya efsunlattırmıştım! Bu nedenle vahşi doğanın hayvanlarının her daim korktukları bir Tarzan’dım ben! Beni vahşi hayvanlar değil susuzluk korkutuyordu. Yanımda yeterince suyun olmaması bu yorucu yolculukta beni güçsüz düşürebilirdi.
    Dağ keçisi gibi taştan taşa atlıyor kayadan kaya’ya tırmanıyordum.
    [​IMG]
    Kocaman kayalar önüme duvar gibi çıktıkça, bir o kadar daha yoruluyordum. Sırtımdaki yük, her adımda biraz daha ağırlaşıyor ve beni geriye doğru çekiyordu. Sık sık sırtımdaki ağırlık yüzünden denge kurmakta zorlanıyordum...
    [​IMG]
    Saatlerdir taşlı, kayalı, bozuk güzergâhta, dengeli dengesiz, her an yere düşüp bir tarafımı kıracak risk ile birlikte yürüyorum. Nehir sesini duymaya başlamıştım ama sadece sesini duyuyordum. Bu sesin geldiği yöne doğru dudaklarım çatlamış, karnım acıkmış, boyum kısalmış şekilde giderken birden, nehirden taşan kaçak su birikintisi ile karşılaştım. Yaşasın!
    [​IMG]
    Eğilip doya doya, kana kana suyumu içip yüzümü yıkadım.
    [​IMG]
    Kısacık bir mola ile kendime gelmiştim. Daha o kadar yürüyebilirdim artık... Açılın yoldan Tarzan Talip geliyor... AAHHYAAKKK!..karamba karambita... Birden Zagor’laştım ne hikmetse... hatlar karıştı sanırım. AAAOOOOoooo...
    [​IMG]
    Son kayalıklardan indikten sonra nehir yatağına ulaşmıştım. Bir an durup doğanın sesine kulak kabarttım. Medeniyetten o kadar uzaktım ki... Etrafımdaki kayalarda; ayılar pençeleri yani tırnaklarını bilemişler, suyollarındaki çamurlarda, domuzların devasa boyutlarda, birbirini takip eden taze ayak izleri vardı.
    Süratle akşam olmadan çadırımı kurdum ve önüne ateşimi yaktım.
    [​IMG]
    Tabi ki bir dağcının olmazsa olmazlarından biridir çay ve hemen ateşin üzerine demliği koydum
    [​IMG]
    Bir yandan çayım demlenirken ben akşam yemeği için birkaç balık tutmak için nehire indim. Çadırımın önünden görünen manzaraya bakar mısınız?
    [​IMG]
    Atlantik somonları bana “hoş geldin” demek için adeta birbirleriyle yarış halindeydiler!
    [​IMG]
    [​IMG]
    Yakından gelen şelale sesine doğru bir on dakika daha yürüdüm ama bu kez sırtımda yirmi kiloluk elimde de on kiloluk çanta yoktu... Aman Allah’ım bu da ne?
    [​IMG]
    [​IMG]
    [​IMG]
    Afiyet olsun!
    Debisi yüksek akarsuyu dikine yarmaya çalışan somonun hazin sonu! Yarasın koca oğlana! Bir süre, bu güzel eko sistemin işleyişini seyrettim ve daha sonra sessizce çadırıma döndüm...
    Yine bir dağcının olmazsa olmazlarından, yanımda getirdiğim olta takımımı hazırlayıp ya bismillah deyip suya salladım.
    [​IMG]
    Te be ya, sankilim (!) sürüler halinde bana “hojgeldin” e gelmişlerdi! İçlerinden iki danesini ahşam yemeğim için soframın baş tacı ediverdim!
    [​IMG]
    [​IMG]
    Bu balıkların bildiğimiz kırmızı benekli alabalıklardan farklı yanı, kırmızı beneklerinin deri altında silinik görünmesi. Sanki kırmızı beneğin üzerine şeffaf bir film kaplamışlar gibi. Oysa alışık olduğumuz kırmızı benekli dere alabalıklarının kırmızı benekleri daha belirgin oluyor. Yüksek rakımlarda, debisi çok yüksek buz gibi soğuk akarsularda yaşayan bu balıklardaki aksiyon ve dirilik, gökkuşağı alabalığında olduğu gibi çok ileri düzeydedir.
    [​IMG]
    Nereye gidersem gideyim metremi yanımdan hiç ayırmam. Yakaladığım balığın boy ölçüsünü alır, limit altı olanları tekrar suya salarım...
    Akşam yemeğini yedikten sonra yaban hayatın yaban hayvanlarından her ne kadar efsunlu da olsam hem kendimi hem eşyalarımı korumak için çadırımın başına yaktığım ateşi daha bir canlandırdım. Etrafta bulduğum kütüklerle kocaman bir ateş yakıp çadırıma istirahata çekildim...
    Sabaha karşı ay ışığının altında, somon yakalamaya inen ayıların gölgeleri çadırıma düşüyordu ama akarsuda o kadar çok balık vardı ki, şu ana kadar “Gönül hoşluğu” ile hiçbir ayı’ya cazip gelmedim yani:))
    [​IMG]
    Sabahın ilk ışıkları ile birlikte tekrar yollara düştüm. Kafatası mağarasını bulmalıydım. Yıllarca bu hayalle yaşamamış mıydım ben? Hani yüksek bir yere çıkıp “Fantoooom” diye bağıracaktım ve beni Kızılmaske bulacaktı? Hani ormanın kulağı vardı? Hani şu bücür pigmeler nerede?
    [​IMG]
    Bu kez farklı bir yoldan farklı bir bölgeye doğru yürüdüm. Sırtımdaki yük ile birlikte yaklaşık yüz elli kiloluk, küçücük minik bir dev adamdım ben! Düz yolda sırtımda 10 kilo yükle üç saat hiç dinlenmeden gittiğimi bilirdim de sırtımda 20 kilo, elimde de 10 kilo yükle gün boyu yürümek kolay değil elbet! Nihayet ormanların sıklaştığı yere geldiğimde yüksek bir kayanın üzerine çıktım ve FANTOOOOOOOMMMM diye seslendim...
    [​IMG]
    Sesim karşı dağa çarpıp geri dönüyordu..FAAAN FAAAN. TOMMMM TOMM TOMMM! Kendi sesimin yankısı bile bana yalnız olmadığım duygusunu veriyor ve beni biraz daha cesaretlendiriyordu. Delirmiş gibi sürekli bağırıyordum! Bu çırtlak sesi duyan tüm yabani mahlukatın yüzenleri okyanusa, uçanları Çin’e, karadan kaçabilenleri ise Hindistana doğru yönelmişlerdi! FANTOOOM FANTOOOOM. KIZILMASKEEEE KIZILMASKEEE EE EE EEE.....
    Sesimin ekosu, aksiyon yaparak geri geliyordu. Ayrıca daha önce sesimin bu kadar güzel olduğu hiç fark etmemiştim. Memleketime döner dönmez Acun Ilıcanın programına katılıp “yetenek testi yaptıracağım!”
    Birden arkamdan bir ses duydum “BENİ TAKİP ET” ET ET ET dedi. Karanlığın içinden gelen bu ses dalgasıyla tüylerim diken diken oldu; efsun filan hepsi traş! Neredeyse korkudan kalbim duracaktı azizim. Geriye dönüp baktığımda etrafta yüzlercesi bulunan, sıradan bir mağara içinden geliyordu bu ses. Dikenlerini düşmanına ok gibi fırlatmaya hazırlanan kirpi gibi yumacık olmuştum. Yüz elli kiloluk dev bir kirpi! Mitralyözümü mağaranın kapısına doğru çevirdim. İlk gördüğüm canlı zevatı ok manyağı yapmayı düşünüyordum. Etrafta renk renk uçuşan yusufçukların biri gidiyor biri geliyordu... Len olum sanki kelebekler adasındayım... bu ne renk böyle?
    [​IMG]
    Ben buralara gelirken aynı zamanda korkularımla yüzleşmeye gelmiştim. Küçükken mezarlığın önünden korkarak geçen Talip yok artık sizin karşınızda Beyim. Şimdi efe Talip var. Te işte gene efeliğim tuttu. KİM VAR ORADA, KARANLIĞA GİZLENEN KİMSE ÇIKSIN ORTAYA? Diye o korkutucu gür sesimle seslendim.
    Karanlığın içinden gelen ses:
    -BEN SAKLANMIYORUM SUSAK (!) SANA BAKIYORUM BENİ TAKİP ET DEDİM SANA! Diye cevap gelince, cebimden feneri çıkarıp mağaranın içine doğru tuttum. Birde ne göreyim ışığın önünde bir pigme. Aslına bakarsanız o an etrafımın sarıldığını düşünüyordum...
    [​IMG]
    -Ben, pigme Spinny!
    -Tanıştığımıza memnun oldum pigme Spinny Efendi. Ben Talip Girginny pardon Talip Girgin. Fantomu arıyorum da...
    -Biliyorum, zaten onun adını çağıran herkes onu aramaya gelir! O şimdi mağarasında...
    (aman ne komik)
    - Pigme Spinny kardeş bana kurukafa mağarasına giden yolu tarif eder misin?
    -Gel benimle...
    [​IMG]
    Şelalenin arkasında bir mağara vardı ve bu mağaranın içinden Pigme Spinny ile bir süre birlikte yürüdük. Sonra, Pigme Spinny bir yerde durdu ve bana yolu tarif etti.
    - Bu mağaranın çıkışında başka bir mağara var. Ve o mağara sulu mağaradır. Kapısındaki kanolardan birine binip mağaranın içine gireceksin. Orada sarkıklar var ve sarkıklarda, sarkık yarasalar var. Korkma, yaramasalar orda durmalarına müsaade etmezdik!
    Mağaranın sonunda kanoyu kenara çek ve aşağı in, ama kürekleri oradaki kocaman taşın arkasına sakla... Aşağıdaki köyün fırlamaları kanolarla gezerken kayalara vurup kürekleri kırıyorlar kardeşim, bıktık kürek yapmaya! Hiç boşuna uğraşma, jeneratörün mazotu yok çalışmaz. Bu millet o kadar beleşçi ki; Fantom bunlar yüzünden krize girdi. Bir Allahın kulu da “beş litre mazot getireyim Fantom’a kıyak olsun” demiyor!
    Varsa yoksa Fantoooom Fantoooom!!!
    Ne var?
    “Elinin körü var, sıkıntımız olmasa gelmezdik herhalde” diye birde pişkinlikle bozuk atıyorlar ahhh Talip Ustacığım ah. Biz neler çekiyoruz burada bir bilsen! Talip usta Metren yanında mı?
    -Evet yanımda!
    -Yahu hazır gelmişken bir ölçü alsan... Sulu mağaranın kuzey arka kapısına bir korkuluk ve kapı yaptırmak istiyoruz da. Oradan giren ayılar mağara içindeki fokları bitirdiler...
    - Tamam, olur ölçüyü alırım...
    - Ay Allah senden razı olsun...
    (Haydaaa Fantomun işi hakikatten kötü yahu. Pigme Spinny bu kadar dertliyse, Kızılmaske kimbilir ne dertlidir)
    Yol tarifine devam ediyor Pigme Spinny...
    -Orada bir tünel var ve o tünelin sonundan gün yüzüne çıkacaksın ama doğanın güzelliği seni büyülemesin (!) sakın aşağıya yuvarlanma oraya hiç kimse dağın bu tarafından inemez söylemedi deme. Orada taş bir yol göreceksin oradan hiç sapmadan dümdüz gideceksin.
    Akşam olmadan kurukafa mağarasına görürsün...
    -Tamam, Pigme Spinny teşekkür ederim.
    Devamı altta.
     
  2. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Not: Yazı ve bilumum cümle hatalarım için peşinen özür dilerim. Netice itibari ile ben burada yazı sanatını veya sanatçılığımı (!) icra etmiyorum. Bendeniz maziyi deşeliyorum :) İçinizde ki macera tutkusu dellendiyse takılın peşime ve görsellerde kaybolun... :)
    [​IMG]
    Aha da tünelin ucu göründü, velev ki kürekler yerinde olsun...
    [​IMG]
    Bu ne güzellik yarabbi?
    Burada biraz takılsam, bir iki dalsam serinlesem...
    [​IMG]
    Len olum yolu kaybettim nerden dönecektik, nereye park edecektik. Jeneratörde çalışmıyor... Yok, mu bir tane ışık tabela; len Pigme Spinny nerdesin yahu kaldık anasını satim mağaranın içinde! Fenerin de pili bitmiş eyvah ki ne eyvah! Nerde bu devlet, nerde bu millet aloooo, kimse yokmuuuu?
    -DÜMDÜZ GİT DÜMDÜÜÜÜZ
    [​IMG]
    -Şiişt ne oluyor kim o?
    Ben Yer altı Dünyasının karanlıklar prensi Yarasa Şadon’um...
    -Tenkyu verimaç Yarasa Şadon sağ ol arkadaşım.(Hızır gibi yetişti vallah)
    “Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam
    Gönlüme bir eğlence isterim olsun
    Saçları samur, gözleri mahmur, biraz da şirin olsun
    Kaşı gözü kara olursa olsun, yanağında bir beni mutlaka olsun
    Endamı şanlı, sohbeti tatlı, biraz da şahin olsun
    Yan bakışı yaksın, cilvesi yıksın, olursa böylesi böylesi olsun
    Gözleri şahbaz, gerdanı beyaz, biraz do tombul olsun...
    Olsunnn...amaaann

    Keyfim gıcır te beyaa..
    İyi iyi ortalık fotoğraf makinesi ile aydınlandı biraz.
    [​IMG]
    Tamam, şuradan çıkayım bakim... ne var ne yok.
    [​IMG]
    Bunlarda ne böyle? Aaa totem!
    [​IMG]
    Daracık yerlerden geçerek nihayet mağaranın çıkışı gördüm...
    [​IMG]
    Günlük güneşlik bir ortama çıkınca azıcık körlük yaptı diye ortalığı kaldırdım ama sonra bunun geçici olduğunu öğrenince; Türk filmlerindeki kör rolü oynayan Hülya ablam gibi “Allah’ım şükürler olsun görüyorum, görüyorum” diye önüme çıkan ilk ayıya sarılasım geldi!
    [​IMG]
    Nihayet dışarıya çıktım ve Pigme Spinny in dediği gibi çevrenin güzelliği beni müthiş etkiledi beni. Nerdeyse aşağı yuvarlanacaktım. Burası saklı bir cennet olmalı!
    [​IMG]
    Fantom da nerede yaşayacağını biliyor hani vay çakal vay!
    Rüya gibi yer burası beya...
    [​IMG]
    Yeni bir sayfa, yeni bir dünya; reset durumundayım!
    Tertemiz doğanın kucağına bir yağmur tanesi gibi saf ve duru’yum. Engin, dingin, zengin! Miltimilyoner gibiyim milti milti... süper burası yahu...
    [​IMG]
    Çok dikkatli bir şekilde aşağıya iniyorum. Ayağım bir kayarsa tepe takla nehire kadar iner, o akıntı da beni okyanusa kadar götürürdü muhtemelen. Ondan sonra otur ağla, ayağım kaydı çamura düştüm üüü!
    [​IMG]
    Yok, burası hakikatten cennet olmalı, kuş sesinden ve su sesinden başka bir şey yok. Doğa insanı çağırıyor... Bırakın çağırmayı yakaladığını sanki bırakmıyor. Hani geride yarım işlerim olmasa, burada gönüllü kalmaya razıyım arkadaş... Uzun taş kaplı bir yolda merakım büsbütün artmış vaziyette ilerliyorum... Vay anasını be rakım en az 1500; ciğerlerim bayram yapıyor, kalbim eş dost ziyareti... selamünaleyküm...
    [​IMG]
    [​IMG]
    Kadifeden bir doğaya yüz sürüye sürüye, yoluma devam ediyorum.
    [​IMG]
    Yaşasın, sonunda kurukafa mağarasını buldum...
    Ağaç dalları ve kayaların arasından geçerek yaklaşık yirmi metre yukarıdaki mağaranın ağzına son bir hamle ile nihayet ulaştım. Henüz beni karşılayan hiç kimse olmamıştı... Oysa şimdiye kadar şeytanın hırlaması, kahramanın kişnemesi, veliahdın sesini, Kızılmaske’nin gürlemesini duymam, görmem lazımdı! Tam iki gündür yürüyorum ve halen Pigme Spinny ve Karanlıklar prensi Yarasa Şadon’dan başka kimseyi göremedim.
    Zor bela çıktığım mağaranın içinde gün ışığından faydalanarak yürüdüm yürüdüm yürüdüm... Bir köşede yığınla sırt çantası ve eşyalar vardı. Eşyaların arasında olta kamışları bile vardı.
    Benden önce birileri daha buraya Kızılmaske’yi görmeye gelmişler diye düşündüm. İyide nerede bu insanlar?
    Mağaranın içeriye doğru bir derinliği vardı ve sağda solda yanan meşaleler ile aydınlatılmıştı. İçerisi oldukça serindi.
    [​IMG]
    Üzerimi değiştirip bende eşyalarımı buradaki eşyaların yanı başına bırakarak mağaranın içine yürüdüm. Arasıra “Kimse yokmuuuu? Kızılmaskeeeeee” diye sesleniyordum. Yollar kimi zaman geniş kimi zaman bir insanın ancak sürüne sürüne veya sürtüne sürtüne geçebileceği kadar dar ilerliyordu.
    [​IMG]
    Şu ana kadar mağaranın içinde hiçbir canlı varlığa rastlamamış olmam çok enteresandı. Yarasa’sı olmayan mağaraya ben mağaramı derim be peh peh peh.Her ne kadar aydınlık olsa bile bazı yerler çok yüksek ve karanlıktı. Yani Efe Talipte de ne yürek varmış kardeşim 4x4 mübarek. Ya karşıma bir leopar çıksa naapçaz? Neyle deleceğiz işkembesini? Çakı bile yok yanımda...
    [​IMG]
    Sarkıklardan sarkan sümüğümsü koyu renkli sıvılar dikkatimi çekmişti...
    Ayrıca insan siluetini andıran doğal heykellerin boynuma sarılacağı hissine kapılıyordum. Öyle çoklardı ki hemen her köşede nöbet bekleyen askerler gibi beni izlediklerini düşünüyordum. Benden başka birilerinin nefesini ve kalp atışlarını duyuyor ama kimseyi göremiyordum. Kızılmaske’nin bu kadar zor bulunacağını tahmin etmemiştim. Sözde adını seslendiğimizde o gelip bizi bulacaktı. Yedi sülalesini saydım tık yok!
    [​IMG]
    Mağara gittikçe gizemli bir hal aldı. Tavandaki nefes borusuna benzeyen deliklerden içeriye sıcak hava geliyordu. O deliklerden aşağıya sarkan bir kurbağa dilinin beni sinek gibi avlayacağını düşünmeye başlamıştım. Bunların hepsini daha önce lunaparklardaki karanlık tünellerde yaşamış gibiydim. Birileri yine benim cesaretimi mi sınıyordu?
    [​IMG]
    Yollar gittikçe daralmaya başlamıştı...
    [​IMG]
    Geçit iyice daralmış ve ben iki kayanın arasına sıkışmıştım. Kayaların arasından geçerken sürtünme esnasında, kayalardan yüzüme ve gözüme bulaşan o sümüğümsü sıvı madde; benim etrafımı negatif görmeme sebep oldu. Her yer griydi. Yanımdaki kayanın içinden bir çocuk siluetinin çıktığını fark ettim ve korktum!

    – Küçük çocuk bana sessizce “korkma, bu mağara seni istese de alamaz. Çünkü ben senin sayende yaşıyorum! Ve bu mağaradan seni ben çıkaracağım” dedi.
    - Peki, ama sen kimsin?
    Neden benim sayemde yaşıyorsun?
    Kızılmaske nerede?
    Beni buradan nasıl çıkaracaksın?

    -Merak etme tüm sorularının cevabını alacaksın.

    Devam edecek...

    Not: Sağımdaki kayanın üzerindeki profili çıkan çocuk resmi orijinaldir. Kesinlikle üzerinde oynama yapılmamıştır.
     
  3. er41han

    er41han Erhan

    Yaş:
    69
    Mesajlar:
    4.473
    Şehir:
    İzmit - Kocaeli
    En İyi Avı:
    İstavrit, Kefal, Mırmır
    Dünyanın en kısa boylu insanları pigmeler ...!

    Pigmeler Orta Afrika'dan Batı Pasifiğe kadar dağılmış olan ufak, kısa boylu zenci bir ırk. Afrika pigmelerinin birçok kabileleri Doğu, Orta ve Batı gupları olarak sınıflandırılırlar. Afrika'nın Doğu Pigmeleri (Mbuti), Doğu Belçika Kongosu'nun İturi Ormanlarında yaşarlar. Orta Pigmeler, Belçika Kongosu'nun kuzeyine dağılmışlardır ve Bongo kabilesi gibi Batı Pigmeleriyse Fransız Ekvatoral Afrika'da ve Fransız Kamerunu'nda yaşarlar. Boyları 1,30 m ile 1,45 m arasında değişir.


    http://www.mailce.com/dunyanin-en-kisa-boylu-insanlari-pigmeler.html
     
  4. Şimal

    Şimal İsa Sivri

    Yaş:
    53
    Mesajlar:
    12.617
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Lineaeffe Surf Mill 4.20
    Favori Makine:
    Daiwa Emcast Plus 5000
    En İyi Avı:
    Balık Avı Dostlarım...
    Tebrikler Talip abi, bizi tekrar çocukluğumuza döndürüp o günleri yeniden yaşattığın için teşekkürler:)
    Müthiş bir anlatım, devamını merakla ve sabırsızlıkla bekliyoruz:rolleyes:
     
  5. KorkutAta

    KorkutAta Muharrem

    Yaş:
    55
    Mesajlar:
    914
    Şehir:
    Erzurum
    Favori Kamış:
    D.A.M FZ SPIN 215 CM
    Favori Makine:
    Okuma Flame 20
    En İyi Avı:
    sazan, 13,1 kg.; gökkuşağı alası, 2 kg.
    Harika anlatım. Fantom'u bulacak mısınız, merakla bekliyorum:)
     
  6. Zıpkıncı İbo

    Zıpkıncı İbo İbrahim Can

    Mesajlar:
    2.915
    Şehir:
    Ankara
    Favori Kamış:
    Cressi, Mares, Tusa
    En İyi Avı:
    18 kg Akya
    Elinize saglik. Cocuklugumuza goturdunuz bizi. Eksik olmayin.

    Kizil maske cizgi romanlarina bayilirdim kucukken.

    [​IMG]

    Yillar sonra biz buyuduk, kizil maske cizgi romanlari da kolay bulunmaz oldu. Fakat fantom efsanesi hep surdu, mizah dergilerinde bugunlere kadar geldi.

    [​IMG]

    Bu da benim favorim. :) ORMANDA FANTOM ON KAPLAN GUCUNDEDIR DERLER :)

    [​IMG]
     
  7. Talip Girgin

    Talip Girgin Talip Girgin

    Yaş:
    62
    Mesajlar:
    465
    Şehir:
    İstanbul
    Favori Kamış:
    Olta takımı
    Favori Makine:
    Önemsiz birşey
    En İyi Avı:
    Kalkan 14 kg
    Ben teşekkür ederim sevgili kardeşim. Beğendiğine sevindim. Devamında görüşmek üzere selamlar...

    Teşekkür ederim sevgili kardeşim. Kısmet göreceğiz bakalım :) Selamlar...

    Teşekkür ederim İbo kardeşim ara sıra zaman makinesine binmek iyi geliyor. :))
    Selamlar...